24 Aralık 2013 Salı

Dara Antik Şehri

Uzun zamandır kendimize vakit ayırma gezme tozma şansımız olmamıştı.

Eşimin Mardin'de katılması gereken eğitiminin hafta sonunda olması ve bu tarihin ayrıca bizim evlenme yıldönümümüze tekabül etmesi ile yıl başında yanacak mil puanlar ile bir bilet alarak eşimin yanına gitmem şart oldu.

Aslında daha önce 2 kere Mardin'e iş vesilesiyle gitmiştim. Sağolsunlar o dönemki iş yerimdeki çalışma ortaklarım beni ellerinden geldiğince gezdirmişlerdi.

Ancak Mardin o kadar büyüleyici bir şehir ki insan yeniden yeniden gitmek istiyor.

Gerçi şansımıza 1992 den beri yaşanan en sert kış denk geldi. Bu nedenle hava çok soğuk ve yerler özellikle ara sokaklarda yarım metre karlı idi. Ancak bir hiç keyfimizi kaçırmadık ve anın tadını çıkardık.

Cumartesi günü eşimin eğitimi bitince görülmesi gerekenler listesinde bulunan Dara Harabelerine gitmeye karar verdik. Listedeki standart Kasımiye Medresesi, Deyrülzeferan Manastırı gibi yerleri daha önce görmüştük ve anlatıldığına göre Dara çok önemli bir yerdi.

İnsan ne kadar okusa, ne kadar dinlese gözle görünce bambaşka oluyor.

Bu büyüklükteki bir antik şehrin bugüne kadar  varlığından bile haberdar olmamam şahsen benim için bir utanç kaynağı.

Dara Mardin Nusaybin yolu üzerinde yaklaşık 30 km uzaklıkta. Sınıra sanırım bir kaç kilometre mesafede.

Bir kere burası büyük olasılıkla Efes'ten büyük.

10 bin yıllık bir geçmişe uzandığı söyleniyor.

Fakat ne yazık ki kazı çalışmaları 2011 yılında başlamış. Daha doğrusu daha önce başlamış ama başlamamış. Düşünebiliyor musunuz? Ülkemiz sınırlarında tarihi 10 bin yıla uzanan ve Efes kadar büyük başka bir şehir var ve bizim ne haberimiz var ne de kazmış ortaya çıkarmışız. Surların ya da kalıntıların taşlarıyla ev yapılmış hatta kalıntılar temel olmuş üstüne ev kondurulmuş.

İnsan şehre gelince tokat yemiş gibi oluyor. Şehrin 8-10 km lik bir alana kurulduğu tahmin ediliyor. Köyün girişinde yerleşim yeri olmadığı için kazılmış ve bu nedenle çok iyi durumda olan bir bölge var. Biz yanımızda rehber olmayınca herşeyi bundan ibaret sandık ancak yakındaki bir kafeden çalışan biri köyün içinde asıl görülmesi gereken yerlerin olduğunu söyleyince köye intikal ettik.

Zeugma'dan sonra en zengin mozaik koleksiyonunun burada olduğu söyleniyor.
Kültür müdürlüğünün ifadesine göre Dara Harabelerinin tam olarak gün yüzüne çıkarılması için yaklaşık 100 yıllık bir kazı yapılması gerekiyormuş.

Su sarnıçlarının yanına geldik ve hemen yanımızda iki tane ufaklık belirdi.



Bize çevreyi gezdirmeye talip oldular. Bu sevimli köylü çocukları oldukça şiveli bir Türkçe konuşuyorlardı. Türkçe dışında çoğunluk Mardinli gibi Arapça ve Kürtçe bilmekteydiler hatta bunlar onların ana diliydi.

Ezberledikleri bilgileri çok sevimli bir biçimde bize aktardılar. Zindana gidince bir de güzel gözlü kız çıktı karşımıza. Aslında çocuklar bölgeyi kendi aralarında bölüşmüşler ve bahşiş kavgası yapmalarına gerek kalmamış. Bu güzel kız ben palto ve bere ile titrerken terlikli ve çorapsızdı, içim sızladı gerçekten.

Beraber fotoğraf çekmek istedim, erkek ufaklık " Aynı aileden değiliz fotoğraf çekmen doğru olmaz kızla" dedi, çektirmedi. Benim kızlarımla yaşıt olan bu delikanlının hem girişkenliği hem de örflere bu yaşta bu şekilde sahip çıkması ilginçti.

Son dönemde antik tiyatro, zindan denilen sarnıç ve yer altı oyma evleri kazılmış. Bu kazılarda M.S 6. yüzyıldan kalma hayvan figürlü mozaikler, şemsiye ve 3000 yıllık insan kemikleri çıkmış.

Burada Persler, Bizanslılar yaşadığı gibi Artuklular da yaşamış. Türkiye'de ilk defa Artuklulara ait bir yerleşim yerinin kazılacak olması da şehre başka bir önem katıyor.



Şu anda ne yazık ki şehrin %90 ı özel mülkiyet. Devlet para ile satın almak ve insanları başka bir yere yerleştirerek kazı yapmak istemiş. Ama bizim minik rehberler bu duruma köylülerin şiddetle karşı çıktığını ve köylerini bırakmayacaklarını söylediler.

Hem hayranlıkla hem de buruklukla ayrıldık Dara'dan. 

İnşallah güzel bir havada çocuklarla ve büyüklerimizle gitmek istiyorum yeniden.

Çocuklar hem medeniyeti, hem de yaşıtları diğer çocukların hayatlarını görsün diye.

Yolu Mardin'e düşenler, standart yerler dışında buraya da gidin lütfen.

Yolu düşmeyenler de 39 tl lik promosyonla bilet alıp bir zahmet gidiversinler bence..

20 Aralık 2013 Cuma

Yağlama..

Çok uzun zamandır yazamıyorum farkındaysanız.

Bu süre zarfında neler neler oldu, evimizi tadilat yaptırdık, sıkıntılı bir tadilattı, çok yordu, bu arada eltim doğum yaptı, tadilat bitti, taşınma faslı başladı, evi toparladık, taşıdık, yerleştik, yerleşmek sancılı bir iş bilirsiniz, yerleştik, haftasına kalmadan annemin ameliyat olayı geldi. Bu konuda daha sonra yazmayı düşünüyorum, pek sevimli bir konu değil ama yüzleşmemiz şart, neyse, yani kısacası anlayacağınız çoook şeyler yaşadık.

Taşınmamızın ertesinde evde hem ufak tefek tadilat hem de taşıma işleri için kayınbiraderim ve ailesi bize geldi. Ailesi derken yukarıda bahsettiğim ufaklık, onun bir numara büyüğü hep beraber geldiler. Sabah kızlar amcalarıyla fotoğraf yarışması için fotoğraf çekimine gittiler, ben annemi hastaneye götürdüm, eve geldim, eşim ve eltim evde toparlama işleri yapıyorlardı.

Sonunda öğlen geldi çattı, herkes acıktı ve evde yiyecek birşey yoktu. Aramızda emziren bir anne de olunca yemek hazırlanması ve yenmesi gerekiyordu kısa zamanda.

Buzluktan kıyma çıkardım,amacım köfte yapmaktı, ancak eşim bombayı patlattı.

Eşimin babası memur olduğundan çok gezmişler. Becerikli kayınvalidem her gittiği yerde hem o yörenin yemeklerini hem de komşularda öğrendiği diğer yöresel yemekleri mutlaka öğrenmiş ve çok becerikli olduğundan en güzel şekilde yapmış birisi. Burada kendisine yeniden sevgilerimi yolluyorum.

Her neyse, eşim annesinin Kayserili bir komşusundan öğrendiği Yağlama adlı yemekten istedi.

Düşünün ev karmakarışık. Ama insan sevince herşeye katlanıyor. Madem beyimin canı Yağlama istemiş, internetten bakalım ve yapalım dedik.

Bilmeyenler için kısa bir özet geçeyim.

Tahmin edeceğiniz gibi bir Kayseri yemeği olduğundan hamur işi.
Önce kıymamızı hazırlıyoruz. Bol soğan, bol salça, bol kıyma, adı üstünde bol yağ, yeşil biber, pul biber, karabiber vb baharatlar ile bir iç hazırlanıyor. Kıyma tabii ki kavruluyor ama kuru değil bol sulu ve yağlı bir iç olacak. İçine su eklemeyi unutmayın ki kuru birşey olmasın.

Servis tabağı büyüklüğünde mayalı hamurdan açılmış ufak yufkaları önce sacta pişiriyoruz. Daha sonra bir yufkayı bir tepsiye koyuyoruz, üzerine hazırladığımız içten tüm üzeri kaplanıp ıslanana kadar koyuyoruz. Sonra bir yufka daha bir iç daha.. Böyle üstüste devam ederek bir kule yapıyoruz. Tüm hamurlamız ve içimiz bitince bu kuleyi büyük bir bıçakla dörde bölüyoruz. Yani üstüste 25-30 tane dörtlü çeyrek yufkamız oluyor.

Diğer taraftan bol sarımsaklı bir yoğurt hazırlıyoruz. Sonra da sofraya oturup çeyrek yufkalarımızı tabağımıza aldığımız sarımsaklı yoğurda bana bana yiyoruz.




İlk deneme için gayet güzel bir sonuçtu. Ama önemli olan hem eşimin talebini yerine getirmek hem de ailecek bir yemek yemekti.

Haaa, bu arada ben yufka açmayı bilmem. Sevgili kayınbiraderim açtı yufkaları. Hatta uydu anteni takmaya gelen ustalar kendisini kutladılar ve kolay gelsin dediler.

En yakın zamanda tekrarlamak istiyorum.

1.Geleneksel Üstün Yağlama Şenlikleri kutlu olsun.. 

İlginizi Çekebilir;

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...