Mahalle Bakkalı: Sadece Alışverişin Değil, İnsanlığın da Adresi

Bakkaldan şampuan almak sıradan bir şeymiş gibi gelebilir. Ama mahalle bakkalı dediğin yer, bir ürün alma yeri değil; bir karakter gelişim sahnesidir.

Marketler kimlik sormaz, göz teması kurmaz. Ama bakkal?

Bakkal seni görür.
Hatırlar.
Yargılar.

Bir sabah, duştayken şampuanın bitti. Üzerine su ekleyerek son molekülü kullandın ama o da olmadı. Yorgunsun. Sıcağın alnında markete kadar yürüyemezsin. En yakın çare: köşedeki bakkal.

Ama o bakkal bir işletme değil, gelişmiş bir veri tabanıdır.

Şampuanı raftan almaya çalışırken, Hilmi Bakkalın  kaşı kalkar:
— “Sen normalde marketten alırdın bunu...”
— “Evet ama…”
— “Kepek mi başladı?”
— “Yo aslında…”
— “Bak dökülme karşıtı da var, geçen gün Hacer Hanım da aldı bundan. Ama onunki hormonelmiş.”

İlk defa saçını kaybetmekten değil, itibarını kaybetmekten korkuyorsun.

Mahallede kapıda kalan çocukların ilk başvurduğu kişi, polis ya da itfaiye değil. Bakkal.

Saat öğlen. Sırtında okul çantası, bir çocuk kapıyı açtıramamış, ağlamakla karışık içeri süzülür:
— “Hilmi amca annem evde yok. Karnım aç”

Ve bakkal yapar. Peynirini bol koyar. Üstüne çay bile verir. Sonra da seni arar:
— Senin kız geldi, kapıda kalmış,karnı acıkmış, tost yiyo.”

Bakkal sadece tost yapmaz, çocukluk travmalarını da yumuşatır.

Bir süre sonra tostlar, A4 kâğıtları, silgi, hatta matematik problemi bile devreye girer.
Bakkal amca, tostla birlikte “toplamayı” da öğretmeye başlar.

Mahalle bakkalında hesabın açıksa,sen o mahalleye aitsin demektir.

— “Yazar mısın Hilmi abi?” cümlesi masum görünür, ama o deftere yazılan sadece rakam değildir.

Çünkü o defter, hem borç hem sır içerir.
Kim hangi gün yoğurt aldı, kim akşam ekmeği iptal etti çünkü dışarıda yedi — hepsi yazılı.

Ve bir gün bir komşu gelir, cebinden bir tomar çıkarır:
— “Zor durumda olan biri varsa borcunu kapatmak istiyorum. İsmimi verme. Hak eden biri olsun.”

Hilmi Bakkal gözlüğünü düzeltir, sesini kısar:
— “Zeynep Hanım bir. Kocasından boşandı. İki çocuğa bakıyor. Üç aydır borçta.
Ahmet Bey iki. Ama onunki keyfi borç; asgariyi öder, kalanla sigara alır.”

Sadaka verirken taktik analiz yapılır.
Yardım elini uzatırken bile “o parayla ne yapar?” sorusu sorulur.
Çünkü mahallede iyilik bile kontrollü yapılır.

Kombi bozulur, Google’a değil, bakkala sorarsın:
— Hilmi Abi, geçen gün sen birini çağırmıştın, kombiyi halletmişti?”
— “Evet, Erdal Usta.Biraz fazla konuşur. Giderken de çay ister. Ama işini iyi yapar.”

Mahallede ustadan önce ustanın karakter raporu gelir.

Aynı şekilde:

— “Hilmi Abi, eve yardımcı arıyorum”

— “Sevim Abla var. İşten ayrılmış. Temiz çalışır. Ama girdiği odadan sonra eşyalar yer değiştirir, kafan karışabilir.”

Bakkal aslında bir çeşit insan kaynakları sorumlusudur. Ama CV değil, “komşu referansı” geçerlidir.

Mahalle bakkalında dedikodu yapılmaz. Ama açık uçlu sorular sorulur.
— Büşra kaçta gidiyor işe?”
— “Bilmem ki, geçen sabah ekmek almaya dokuzda geldi.”

Yani senin niyetin ne olursa olsun, bakkal sadece veri sunar.
Tarafsız, kuru bilgi.
Ama o bilgiyle ne yapmak istersen, o senin ahlaki sınavındır.



Ve tüm bunların sonunda dön başa:
Şampuan.
Sen sadece şampuan alırsın.
Ama o ürün bir sorudur.

“Neden buradan alıyorsun? Market uzak mı? Para mı bitti? Kepek mi var? Ayrıldın mı? Regl mi gecikti? Bir şey mi oldu sana?”

Yani marketteki şampuan sadece temizler.
Bakkaldaki şampuan ise sorgular.
Ve bazen sadece yıkanmak değil, unutulmak da istersin.

Ama bu mahallede seni kimse unutmaz.

Mahallende bakkal hâlâ varsa, şanslısın.

Çünkü orası sadece ekmek, tost, şampuan değil… insanlık satıyor.
Üstelik son kullanma tarihi olmadan.


Koruyucu Ailelik, Sevgi ve Bir İlham Hikayesi: Alexander Fleming ve Winston Churchill

Hatırlarsanız bir önceki yazımda Koruyucu Ailelik kavramından bahsetmiştim.

Bu yazımla ilgili birçok telefon, mail, soru ve yazının ekinde de yorum aldım.

Öncelikle son derece hassas olan bu konuda herkesin bu kadar duyarlı olmasından dolayı çok mutluyum.

Merak edildiğine göre bazı başka detayları da bu yazımda sizinle paylaşayım diyorum.

Devletin şu anki beklentisi her çocuğa bir aile.

Bu nedenle , sadece hafta sonu evine almak isteyenler de tabii ki takdire şayan, ama beklenti o çocukların her birinin yuvasının olması, ailenin bir ferdi haline gelmesi. Zaten hafta sonu ilgilenen ailelere gönüllü aile, çocuklara evlerini açanlaraysa koruyucu aile deniyor. Aradaki temel fark bu.

Maddi açıdan zorlanacak olan ailelere yapılan yardımların dökümünü bir önceki yazımda yazmıştım.

Kardeşi olan çocukların aile fertlerinin iyice dağılmaması için aynı koruyucu aileye verilmesine özen gösteriliyor.

Koruyucu aile olduktan sonra, çocuk ile ailenin uyum yapması ve tarafların birbirinden ayrılamayacak duruma gelmesiyle de evlatlık edinme kavramı gündeme geliyor.

Koruyucu aile olmak biliyorsunuz çocuğun sizin evinizde sizinle yaşaması demek. Ama ailesi olan, koşulları düzelen aileler çocuklarını geri almak için girişimde bulunabiliyor. Bu durumda çocuktan ayrılmak zorunda kalınabiliniyor.

Koruyucu ailelik 4 farklı şekilde karşımıza çıkıyor.
  • Akraba ve yakın çevrenin koruyucu ailelik yapması
  • Devletin o çocukla ilgili olarak henüz hangi modeli geliştireceği netleşmeyen ve acil bakıma ihtiyacı olan çocukların, geçici koruyucu aileye verilmesi. Bu birkaç gün ile bir ay arasında değişiyor. Bakımı yapacak kişinin özel bazı eğitim ve lisanslara sahip olması gerekiyor.
  • Süreli koruyucu ailelik. Öz ailenin yanına kısa sürece döndürülme imkanı olmayan çocuklara verilen bakım. Bizler daha çok bu tarz koruyucu ailelik yapabiliriz.
  • Uzmanlaşmış koruyucu ailelik. Özel zorlukları ve ihtiyaçları olan çocuklara verilen bakım. Ancak bazı özel eğitim ve lisans sahibi olan kişi ve aileler bu görevi üstlenebiliyor.
Bir okurum ve arkadaşım, oluşabilecek olumsuz durumlara değinmiş. Kendisine okuduğumuz ve duyduğumuz olaylardan dolayı hak vermemek mümkün değil.
Ama devletin görevi zaten çocuğu vermeden önce de verdikten sonra da aileyi takip etmek. Hayatta her alanda ne yazık ki olumsuz olaylar meydana gelebiliyor. Bu risklerden dolayı tüm çocukları sevgiden ve aile ortamından yoksun bırakmak da bana çok anlamlı gelmiyor.

Özellikle Angelina Jolie, Madonna gibi ünlülerin bu konuda bizlere model oluşturdukları kanısındayım.

Ancak burada Reha Muhtar'ı anmadan geçemeyeceğim.

Biliyorsunuz Nilüfer, Reha Muhtar ile birlikte olduğu dönemde bir kız çocuk evlat edindi. Çift evli değildi. Ancak Reha Muhtar'ın çocukla ilişkisinin çok sıcak olduğu söyleniyordu.

Daha sonra Reha Muhtar ile Nilüfer ayrıldılar. Reha Muhtar'ın başka bir beraberliğinden ikiz çocukları oldu.

Ancak okuyor ve biliyorum ki, kendisinin Nilüfer'in kızıyla olan baba-kız ilişkisi hiç bitmemiş.

Halen haftasonları yanına alıyor, halen çocuğun veli toplantılarına o gidiyor, halen her röportajda benim 3 çocuğum var diyor.



Bu yüce davranışı nedeniyle kendisinin önünde saygıyla eğiliyorum.

Son olarak yazımı, o geceki toplantıda bir milletvekili hanımefendinin anlattığı ve aslında çoğumuzun bildiği bir hikaye ile bitirmek istiyorum.

İskoçya'da yoksul mu yoksul bir çift yaşardı. Fleming'di adı. Günlerden bir gün tarlada çalışırken bir çığlık duydu. Hemen sesin geldiği yere koştu. Bir de bakti ki beline kadar bataklığa batmış bir çocuk, kurtulmak için çırpınıp duruyor. Çocukcağız bir yandan da avazi çıktığı kadar bağırıyordu. Çiftçi çocuğu bataklıktan çıkardı ve acılı bir ölümden kurtardı.

Ertesi gün Fleming'in evinin önüne gelen gösterişli bir arabadan  Şık giyimli bir aristokrat indi. Çiftçinin kurtardığı çocuğun babası olarak tanıttı kendini. ''Oğlumu kurtardınız, size bunun karşılığını vermek istiyorum'' dedi. Yoksul ve onurlu Fleming ''Kabul edemem!'' diyerek ödülü geri çevirdi.

Tam bu sırada kapıdan çiftçinin küçük oğlu göründü. ''Bu senin oğlun mu?'' diye sordu aristokrat. Çiftçi gururla ''Evet!'' dedi. Aristokrat devam etti:
''Gel seninle bir anlaşma yapalim. Oğlunu bana ver iyi bir eğitim almasını sağlayayım. Eğer karakteri babasina benziyorsa ilerde gurur duyacağın bir kişi olur.''

Bu konuşmalar sonunda Fleming'in oğlu aristokratın desteğinde eğitim gördü. Aradan yıllar geçti. Çiftçi Fleming'in oğlu Londra'daki St. Mari's Hospital Tıp Fakültesi'nden mezun oldu ve tüm dünyaya adını penisilini bulan Sir Alexander Fleming olarak duyurdu. Bir süre sonra aristokratin oğlu zatürreye yakalandı. Onu ne mi kurtardi?

Penisilin!

Aristokratin adı: Lord Randolp Churchill. Oğlunun adı: Sir Winston Churchill. Kurtaran doktor: Çiftçinin oğlu Sir Alexander Fleming. 

“Her Çocuğun Bir Ailesi Olsun” — Koruyucu Ailelik ve Umut Dolu Hikayeler

Cumartesi akşamı bir toplantıya katıldım.

Cumartesi akşamı için konusu çok ağırdı. Filmin sonunda ben ağladım. Sanırım salondaki birçok kişi de.

Durun en baştan başlayayım.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı son dönemde eskiden Çocuk Esirgeme Kurumu dediğimiz yapıların fiziki şartlarını çok değiştirmiş.

Artık koğuş sistemi yok.

Eve benzeyen, aile ortamını sağlayan 4-5 çocuğun yaşadığı ve içi tam teşekküllü Sevgi Evleri var artık.

Sevgi Evlerinin içi bir çoğumuzun evinden daha konforlu.

Ancak o evlerde olmayan bazı şeyler var. Aile sıcaklığı ve adı her ne kadar Sevgi Evi olsa da sevgi.

Bu nedenle Bakanlığın son projesi mümkün olduğunca bu evlerde yaşayan çocuklar için "her çocuk için bir aile" anlayışı.

Direk Sayın Fatma Şahin'in kendisi tarafından 81 ilin valilerinin eşlerine delege edilen bu görevin dalga dalga en alt birimlere kadar ulaştırılması planlanıyor.

Evet Koruyucu Aile kavramından bahsedeceğim.

Tanım olarak koruyucu aile çeşitli nedenlerle bir süre için öz ailesi yanında bakımı sağlanamayan çocukların kısa veya uzun dönemler için ücretli ya da gönüllülük esasıyla bakımının ve yetiştirilmesini sağlayan ailelerdir.

Bu çocuklar yaşadıkları travma nedeniyle birebir desteğe ihtiyaç duyuyorlar ve ilgi ve sevgiye muhtaçlar.

Koruyucu aileler sayesinde bu çocuklar geleceğe umutla bakabilmekteler.




TC vatandaşı olan , 25-65 yaş aralığında, en az ilkokul mezunu, düzenli geliri olan evli bekar herkes Koruyucu Aile olabiliyor.

Devlet, koruyucu ailelere eğer isterlerse maddi yardımda da bulunuyor. 

Çocuğun sağlık, giyim, eğitim,öğretim, meslek edindirme kursları, okul servisi, dershane gibi tüm giderleri devlet tarafından karşılanmakta.

Eğer aile fertlerinden birisinin SGK sı yoksa bu kişinin isteğe bağlı sigortası da devlet tarafından ödenmekte.

Katıldığımız toplantı sadece bu teorik bilgilerden ibaret değildi tabii.

Koruyucu aile olan bazı aileler de bu toplantıya davet edilmişlerdi ve deneyimlerini paylaştılar.

İki oğlu olup kızı olmayan aile kız evlat özlemini gidermek için koruyucu aile olmuştu. Artık kızları 18 yaşını geçmişti, üniversiteye gidiyordu ve evlenene kadar da evden ayrılmak istemiyordu. Evin babası yıllarca yetiştirme yurdunda büyümüştü ve bu konuyu bir misyon olarak görüyordu. 

Diğer bir aile çocuk sahibi olamadıklarından bu yola başvurmuştu ve 6 seneden beri beraber oldukları kızları artık 16 yaşında bir genç kızdı. Babanın kızından bahsederken gözlerinin içi gülüyordu.

Kendi çocukları olmasına rağmen 2 tane çocuğa da koruyucu ailelik yapan hanımefendi,  koruyucu aile olduğunda göz göze gelmeyen, hiç konuşmayan, 8 yaşında olduğu halde okuma yazma öğrenemeyen kızının sonunda geldiği aşamayı göstermek için kaydettiği videoyu seyrettirdi bize.

Bir kahramanlık şiirini öyle duygulu okuyordu ki kız, bir an silahı eline alıp düşmana yürüyecek diye korktum. Kaydettiği aşama muhteşemdi.

En son, 2 ay önce ailelerine katılan kızlarını anlatmak için sahneye çıkan hanımefendi, ağlamaktan konuşmasını yapamadı.

Bu özel insanları dinleyince onların ne kadar cesur, ne kadar sevgi dolu ve ne kadar zengin gönüllü olduklarını gördüm. Çocuklarımı düşündüm. Her çocuğun başına gelebilecek olumsuz koşullar bir gün bizim çocuklarımızın başına da gelebilirdi.

Bugüne kadar ilgilenmediğim , hatta kendimi üzmemek gibi bir egoistlikten dolayı uzak durduğum bu konu oldukça sert biçimde işte orada karşımda duruyordu.

Çocuğumuz olsun ya da olmasın, evli olalım ya da olmayalım, istersek koruyucu aile olabiliyoruz. 

Bu insani görevi sizlerle paylaşmak istedim. İnşallah bu yazı belki de bir çocuğun hayatında fark yaratır.