11 Temmuz 2013 Perşembe

Tatilde...2

Dün Datça'da kalmıştık.

Datça'nın içinde gündüz yüzmek, çay içmek hoş. Ünlü öğretmenevi yerle bir olmuş ve koy ve ufuk açılıvermiş.

Ama asıl Datça'nın gecesi çok güzel. Zekeriya sofrasında birbirinden leziz ve son derece ucuz yemekleri yiyip, üzerine Çınar Dondurma'ya gidip dondurma yemek gerekiyor. Bence kahvelisini deneyin, pişman olmazsınız.

Bu bölgenin başka bir olmazsa olmazı da lokma. Akşamları sahilde kurulan mini tezgahlardan lokmanızı alıp yiyorsunuz ve benim gibi tatlı sevmeyen biri bile yiyorsa varın gerisini siz tahmin edin.

Eşimin sürpriz yaparak bize katılmasının ardından annemler ve kuzenler İstanbul'a döndüler. Bizim kiraladığımız evin de süresi dolmuştu zaten.

Biz de yakınlarda tatile devam edelim dedik.

Yıllardır o taraflara gittiğimiz halde uğramadığımız ve ilk kez gittiğimiz Turgut şelalesi çok popülerdi. Onlarca jeep safari aracı turistlerle dolu olarak burayı ziyaret ediyordu. Her milletten turistin olduğu buz gibi sularda kızlar ve eşim yüzme ve atlama keyfi yaptılar.

Sonraki durağımız Bozburun oldu. Bu sene 3.kez gittiğim Bozburun gerçekten olağanüstü bir yer. Allah çok özenerek yaratmış. O kadar kapalı bir koy ki sakin, sıcak. Adalar ve yarımadalarla dolu. Kızlar ve babaları kano keyfi de yaptılar. Bense bir sabah bizimkiler uyurken erken kalkıp karşı adaya yüzdüm geldim.

Hayatımın en keyifli anlarından biriydi.

Bozburun'da kıyıda ne yazık ki hepsi kaçak bina olan pansiyonlar sıralanıyor. Hatta öyle ki belediye binasının bile kaçak olduğunu bu sabah okudum ve koptum. Bozburun'da fiyatlar gayet uygun ve hepsi denize sıfır. Akşam yemeğini ve sabah kahvaltısını sahilde elinizi denize sokarak yiyorsunuz. Aile pansiyonculuğu gelişmiş.Anne baba çocuklar şeklinde işletilen pansiyonlarda hizmet de oldukça iyi. Yerel halk turizmi hakikaten benimsemiş insanlar.




Meydanda mantıcı olarak hizmet veren restoranın kötü taze fasulyesi ve karışık kızartması dışında Bozburun tümüyle çok güzel geçti.

Bölgeye has hayır mantığıyla şehrin tek pastanesinde lokma dökülüyordu. Yeni doğan bir bebek için yapılan lokmadan 2 tabak aldık ve eşim çocuklar ve ben afiyetle yedik. Bebek için de dua etmeyi unutmadık tabi ki.

Bozburun'dan sonraki durağımız Söğüt idi.

Söğüt köyünü daha önce yukarıdan görmüş ancak sahilinde yüzememiştik. Önce Aşkın Pansiyonun olduğu koya gittik ancak pek hoşumuza gitmedi.

Ardından da Cumhuriyet Mahallesi denen bölgeye gittik.

İnternetten daha önce yaptığım araştırmada Vedat Milor buradaki Denizkızı Restoranda ahtapot ve kalamar önermişti.




Denizkızı Restoranın önünde güzel bir sahil ve arkasında da restoranın talebinden faydalanmaya yönelik yapılmış pansiyon var. Sanırım hayatımda yüzdüğüm en güzel 3 denizden birinde orada yüzdüm. En az 10 metre derinlikteki masmavi denizin dibindeki her bir kum tanesi sayılabilecek kadar parlak bir denizdi. Üstelik sanırım vücut sıcaklığıyla deniz sıcaklığı aynıydı. Eşim Turunç diye tutturduğundan oradan yemek yiyip yüzüp ayrıldık ama aklımın bir köşesi orada kaldı. Allah ömür verirse oraya bir daha gidip birkaç gün kalmak isterim.

Ben eşim Turunç'u özlemiş ondan Turunç diye tutturmuş diye düşünürken, meğer o kızların arkadaşlarının Armutalan yerine Turunç'ta olduğunu sanıyormuş.

Bu nedenle bizi apartopar Söğüt'ten çıkarmış.

Akşam mecburen Marmaris'te kaldık.

Kendimi bildim bileli gezmeyi severim. Çok fazla yerde çok farklı otelde kaldım.

Bunlar arasında en kötüler listesi yapmak gerekirse Marmaris bence bunların ön sıralarında yer alır.

Marmaris kabus gibi bir yer olmuş. Turistler neden bu kadar çok gelmek istiyorlar anlayamıyorum.

İstanbul'da Bakırköy'de ya da Kadıköy'de gezmekle Marmaris arasında bir fark kalmamış. Kalabalık, yapılaşma, trafik tamamen aynı. Sokaklar rüküş giyinmiş ve gelin başı yaptırmış İngiliz turistlerle dolu. Her taraftan çok yüksek volümlü disko müzik yükseliyor. Gerçekten dayanılacak gibi değil.

Mecburen kaldığımız otel de İngilizlere yönelik bir oteldi, zaten gece geç gidip sabah kalkıp kaçtık ve arkamıza bakmadan Marmaris'ten uzaklaştık. Bundan sonra Datça'ya giderken bile içinden geçmek istemeyeceğim gibi geliyor.

Sedir Adası da o günün motivasyonuydu. Kızları götürme bahanesiyle gittik, kızlardan çok biz memnun kaldık. Sedir adası dönüşünde de Burak Restoran diye bir yerde yemek yedik. Herkese tavsiye ederim. Tüm yemekler, kızartmalar, zeytinyağlılar, kalamar ve ahtapotlar hepsi harikaydı. Hele ekmeği.. Sıcak sıcak.. Muhteşemdi. Fiyatı da Denizkızı'nın yarısı kadardı. Fiyatlarda Vedat Milor farkı Denizkızı'nda farkediliyordu.

Deniz faslı bitince kendimizi yola vurduk.

Bitmedi, sonraki yazıda devam edelim..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İlginizi Çekebilir;

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...