Dün bir işimiz olduğu için günübirlik İzmir’e gittik. Yolda giderken bir köy oku vardı: Horozgediği Mahallesi. İsim çok değişik geldi. Ne demek diye bakma gereği hissettim. Keşke bakmaz olaydım.
Aliağa’ya bağlı bu köy, 1970’li yıllara kadar kendi halinde; balıkçılık, zeytin, tütün, pamuk, buğday ve büyük-küçükbaş besi gibi geleneksel tarım ve hayvancılık ürünleri ile geçimini sürdürürken, bölgenin ağır sanayi bölgesi ilan edilmesinin ardından kendini sanayinin ortasında bulmuş.
Havanın kirliliği ve gemi söküm aşamasında ortaya çıkan asbest gibi maddelerin rüzgarla köye taşınması nedeniyle köyde büyük bir sağlık sorunu ortaya çıkmış. Bitki örtüsünden canlı hayvanlara ve insanlara kadar tüm canlılar bir anda bir dilemmanın ortasında kalmış ve durum insanları bu nedenle göçe zorlamış.
Kalkınma ve sanayileşme beklenirken, insanlar daha da fakirleşmiş ve yanı sıra sağlıkları olumsuz yönde etkilenmiş.
60’lı yıllarda nüfusu 3000 olan bu güzel balıkçı köyünün nüfusu bugün 300 civarında. Kalanlar, gidecek bir yeri olmadığı için kalmışlar. Ve ne yazık ki %70’i de kanser.
Köyde kanserden ölüm oranı 15 yılda 4,7 kat artmış.
Okuduğum kadarıyla, limanların tozu, fabrikaların, metalin tozu, çevreden gelen pislik hep köyün üstünden geçtiği için şu an köyde her taraf leş gibi, simsiyah olmuş.
Dünyanın en güzel iç denizlerinden biri olan Ege Denizi’nin, yine en güzel koylarından biri olan Aliağa, bugün başka bir kimya tesisinin elleri içinde kaybolmuş. Bugün Aliağa’nın, Türkiye’nin ağır sanayisinin yüzde 10’unu taşıdığı tahmin ediliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder