23 Kasım 2012 Cuma

İstanbul İstikametinden Hareket Edip..

Hem lisede hem de üniversitenin bir bölümünde evden uzak okudum.

Hele lisede haftada birkaç kez şehirlerarası yolculuk yapmam gerekiyordu. Üniversite de 15 günde bir.

Aslında çok severim yolculuk yapmayı.

Özellikle de otobüs yolculuğunu. Hele bir de yağmur yağıyorsa, kulağımda walkmanim, elimde de o zamanki Limon ya da Gırgır varsa benden keyiflisi yoktu.

Bugünkü yağmur da tam sevdiğim yağmur. Fazla hızlı değil, ağır ağır, güzel yağıyor.

Keşke şimdi yollarda olsaydım, ya bir sevdiğimin yanına (değerli eşim burada kasdedilen sizsiniz) ya da sevdiğim bir yere gitseydim.

Artık kendi arabamızla seyahat ediyoruz uzun zamandır. Bunun da keyfi başka ama yine de fena olmazdı şöyle güzel bir otobüs yolculuğu.

Gerçi artık walkmane gerek yok, neredeyse her koltukta ekranlar var TV, film izlemeniz ya da müzik dinlemeniz için.( Geçenlerde yaptığımız Tekirdağ yolculuğunda Çalgı Çengi'yi 10. defa filan izledim otobüste.)

Hatta bu yaz Datça'ya giderken bizim kızın, 10 saat bizden önce yüz kişi tarafından kullanılan kulaklığı kullanması ve üzerine orta kulak enfeksiyonu olmasıyla sonuçlanan süper bir anımız da var. Artık ya kulaklığımızı yanımızda götürüyoruz ya da kulaklığa mendil filan sarıp kısmen sterilize ediyoruz.

Aslında bu Datça seyahatiyle ilgili anlatmak istediğim bir bomba var.

Tam yola çıktığımız gün meşhur Fatih Sultan Mehmet köprüsü tadilatının başladığı gündü. Ortalık karmakarışıktı ve otobüs tam da iş çıkışı saatindeydi.

Kağıthane'den Dudullu' ya gidişimiz tam üç saat sürdü. Dudullu' da binmek üzere bekleyenleri aldık, ama otobüs bir türlü hareket edemedi. Zira otobüsün muavini bulunamıyordu. Arandı tarandı, en son cep telefonundan arandi ki, çocuk sıkıntıdan otobüsten kaçmıştı.




Muavinsiz olarak devam etmeyelim diye Dudullu' dan o sırada görevi olmayan bir şoför arabaya alındı ve sabaha kadar bize muavin olarak hizmet verdi.

Biz çocukken mesela, otobüste uçaktaki gibi servis konsepti yoktu. Anneler bir gün önceden börek, yalancı dolma, kek filan yapardı. Ama mesela börek peynirli olurdu, kıymalı değil. Nedeni de otobüste kıyma kokmasın herkesin canı çekmesindi.

Buna mukabil otobüse binince kesif bir köfte kokusu duymamak işten bile değildi. Sizin anneniz kokmasın diye böreğe bile kıyma koymazken, yol boyunca sizin canınız köfte çekerdi. Şimdi artık otobüslerde kuru köfteye rastlanmıyor ama o anıları bol baharatlı mısır cipsi ile yaşatmaya çalışan bir yeni nesil olduğunu söyleyebilirim.

Yine ben çocukken otobüste sigara içmek serbestti. Cam kenarına oturduysanız, tam cam ile döşemenin birleştiği yerden iğrenç bir sigara kokusu gelirdi. Allahtan genel sigara yasağından önce otobüslerde sigara yasağı başladı da rahat ettik.

Bir de otobüs yastığı diye bir kavram vardır. Bu genelde küçük boy yastık olarak bilinse de, son dönemde plastik şişme boyun yastıkları evden getirilen kırlentlerin pabucunu dama atmıştır.

Otobüste yanınıza konuşmayı seven bir teyze oturduysa bittiniz. Size yedi sülalesini anlatmadan ve yanında getirdiği yemekleri zorla yedirmeden ondan kurtulmanız mümkün değildir.

Eğer o teyze ortalama Türk teyzesi ise ve obeziteyle savaş kamu spotuna konu olabilecek bir yapıdaysa işte o yapacak bir şey kalmamıştır. Zira ben de o kadar ince ve narin olmadığımdan bir ipte iki cambaz oynamamaktadır. 

Yolculuk bitsin ya da anneniz oturduğunuz şehirden üç önceki şehre taşınsın ki daha önce inebilin diye dua etmeye başlarsınız.

Eğer otobüste 3 yaş altı bir çocuk varsa o da zor bir yolculuğun habercisidir.O çocuk ağlar, kusar, altına yapar, annesi mecburen altını değiştirir, araba süper kokar, ama yapacak bir şey yoktur. Kendi çocuğunuzu düşünerek ve kadına empati yaparak duruma katlanmaya çalışırsınız.

Standart olarak muavinlerin ter kokması, bazı muavinlerin fazla yılışık çıkması, ayakkabı giymeyi sevmeyen yolcular ve bazı yolcuların yolculuk öncesi yediği overdose kurufasulyenin malum sonuçları otobüs yolculuklarının diğer sevimsiz yönleri arasında sayılabilir.

Yazımı otobüs yolcuğunda son nokta olarak sayıp saygı duyduğum bir reklamla bitirmek istiyorum. Otobüse binen bir hanım, tanıdığı başka bir hanımla  karşılaşır. Otobüste oturan hanım, hemen çantasından tül perde çıkarır, otobüsün camına gerer, küçük tüpe çayı koyar, çantadan çıkardığı keki de keser ve fiskos masasında yemeğe başlarlar. Aynı evde gün yaparmış gibi..
Denk gelirseniz izleyin derim.

İyi yolculuklar..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İlginizi Çekebilir;

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...