Çoraplar çift doğar, ama nedense hayat onları ayırır. Bu bir tesadüf mü, yoksa yıllardır evlerde süregelen bir ev içi gizemi mi?
Evimizde nereye baksam, bir tane kalmış çoraplar var. Diğer eşine ne oldu? Küstüler mi? Ayrı mı düştüler? Yoksa biri sessizce evi terk mi etti?
Bir gün, pes edip çamaşır makinesinin alt panelini söktüm. Ve bingo! Kayıp bir çorap cenneti. İçeride resmen beş-altı çorap, toz içinde ama hâlâ umut dolu. Meğer bazı çamaşır makinelerinin lastik contaları, özellikle hızlı sıkma sırasında çorapları yutabiliyormuş. Üreticiler de bunu kabul ediyor: küçük parçalar iç tamburla makine gövdesi arasına kaçabiliyor. Yani hayır, sen deli değilsin. Evin içinde mini bir Bermuda Şeytan Üçgeni var.
Peki sadece makine mi suçlu? Hayır. Çoraplar çoğu zaman çarşafların içine giriyor, yorgan kılıfının içinde uykuya dalıyor ya da kurutmalıkta düşüp yatağın altına kaçıyor. Pişi’den bahsetmek bile istemiyorum. Devamlı çorap ile oynadığını herkes bilir, hatta onun kendine özel eski çorapları var. Ama ben çamaşır katlarken gelip bir yenisini almaya dayanamıyor.
Yine de çoraplarımı filede yıkamaya karşıyım. Her şey olması gerektiği için olur. Demek ki böyle olması gerekiyor ki kayboluyor.Demek ki yeni çoraplar almam gerekiyor. Ayrıca sorun değil, çünkü ben eşsiz çoraplara alıştım. Kimi çizgili, kimi puantiyeli. Hatta bazen farklı teklerden kombin bile yapıyorum (Defne, rol model olduğun için teşekkürler.)
Ve inanın, bu özgür ruhlu, karışık çoraplar bana hayatla ilgili önemli bir şey öğretti: Hayatta her şey her zaman tam olmak zorunda değil. Bazen eksikler hikâyeyi güzelleştirir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder