17 Ocak 2013 Perşembe

Penisilin..

Hatırlarsanız bir önceki yazımda Koruyucu Ailelik kavramından bahsetmiştim.

Bu yazımla ilgili birçok telefon, mail, soru ve yazının ekinde de yorum aldım.

Öncelikle son derece hassas olan bu konuda herkesin bu kadar duyarlı olmasından dolayı çok mutluyum.

Merak edildiğine göre bazı başka detayları da bu yazımda sizinle paylaşayım diyorum.

Devletin şu anki beklentisi her çocuğa bir aile.

Bu nedenle , sadece hafta sonu evine almak isteyenler de tabii ki takdire şayan, ama beklenti o çocukların her birinin yuvasının olması, ailenin bir ferdi haline gelmesi. Zaten hafta sonu ilgilenen ailelere gönüllü aile, çocuklara evlerini açanlaraysa koruyucu aile deniyor. Aradaki temel fark bu.

Maddi açıdan zorlanacak olan ailelere yapılan yardımların dökümünü bir önceki yazımda yazmıştım.

Kardeşi olan çocukların aile fertlerinin iyice dağılmaması için aynı koruyucu aileye verilmesine özen gösteriliyor.

Koruyucu aile olduktan sonra, çocuk ile ailenin uyum yapması ve tarafların birbirinden ayrılamayacak duruma gelmesiyle de evlatlık edinme kavramı gündeme geliyor.

Koruyucu aile olmak biliyorsunuz çocuğun sizin evinizde sizinle yaşaması demek. Ama ailesi olan, koşulları düzelen aileler çocuklarını geri almak için girişimde bulunabiliyor. Bu durumda çocuktan ayrılmak zorunda kalınabiliniyor.

Koruyucu ailelik 4 farklı şekilde karşımıza çıkıyor.
  • Akraba ve yakın çevrenin koruyucu ailelik yapması
  • Devletin o çocukla ilgili olarak henüz hangi modeli geliştireceği netleşmeyen ve acil bakıma ihtiyacı olan çocukların, geçici koruyucu aileye verilmesi. Bu birkaç gün ile bir ay arasında değişiyor. Bakımı yapacak kişinin özel bazı eğitim ve lisanslara sahip olması gerekiyor.
  • Süreli koruyucu ailelik. Öz ailenin yanına kısa sürece döndürülme imkanı olmayan çocuklara verilen bakım. Bizler daha çok bu tarz koruyucu ailelik yapabiliriz.
  • Uzmanlaşmış koruyucu ailelik. Özel zorlukları ve ihtiyaçları olan çocuklara verilen bakım. Ancak bazı özel eğitim ve lisans sahibi olan kişi ve aileler bu görevi üstlenebiliyor.
Bir okurum ve arkadaşım, oluşabilecek olumsuz durumlara değinmiş. Kendisine okuduğumuz ve duyduğumuz olaylardan dolayı hak vermemek mümkün değil.
Ama devletin görevi zaten çocuğu vermeden önce de verdikten sonra da aileyi takip etmek. Hayatta her alanda ne yazık ki olumsuz olaylar meydana gelebiliyor. Bu risklerden dolayı tüm çocukları sevgiden ve aile ortamından yoksun bırakmak da bana çok anlamlı gelmiyor.

Özellikle Angelina Jolie, Madonna gibi ünlülerin bu konuda bizlere model oluşturdukları kanısındayım.

Ancak burada Reha Muhtar'ı anmadan geçemeyeceğim.

Biliyorsunuz Nilüfer, Reha Muhtar ile birlikte olduğu dönemde bir kız çocuk evlat edindi. Çift evli değildi. Ancak Reha Muhtar'ın çocukla ilişkisinin çok sıcak olduğu söyleniyordu.

Daha sonra Reha Muhtar ile Nilüfer ayrıldılar. Reha Muhtar'ın başka bir beraberliğinden ikiz çocukları oldu.

Ancak okuyor ve biliyorum ki, kendisinin Nilüfer'in kızıyla olan baba-kız ilişkisi hiç bitmemiş.

Halen haftasonları yanına alıyor, halen çocuğun veli toplantılarına o gidiyor, halen her röportajda benim 3 çocuğum var diyor.



Bu yüce davranışı nedeniyle kendisinin önünde saygıyla eğiliyorum.

Son olarak yazımı, o geceki toplantıda bir milletvekili hanımefendinin anlattığı ve aslında çoğumuzun bildiği bir hikaye ile bitirmek istiyorum.

İskoçya'da yoksul mu yoksul bir çift yaşardı. Fleming'di adı. Günlerden bir gün tarlada çalışırken bir çığlık duydu. Hemen sesin geldiği yere koştu. Bir de bakti ki beline kadar bataklığa batmış bir çocuk, kurtulmak için çırpınıp duruyor. Çocukcağız bir yandan da avazi çıktığı kadar bağırıyordu. Çiftçi çocuğu bataklıktan çıkardı ve acılı bir ölümden kurtardı.

Ertesi gün Fleming'in evinin önüne gelen gösterişli bir arabadan  Şık giyimli bir aristokrat indi. Çiftçinin kurtardığı çocuğun babası olarak tanıttı kendini. ''Oğlumu kurtardınız, size bunun karşılığını vermek istiyorum'' dedi. Yoksul ve onurlu Fleming ''Kabul edemem!'' diyerek ödülü geri çevirdi.

Tam bu sırada kapıdan çiftçinin küçük oğlu göründü. ''Bu senin oğlun mu?'' diye sordu aristokrat. Çiftçi gururla ''Evet!'' dedi. Aristokrat devam etti:
''Gel seninle bir anlaşma yapalim. Oğlunu bana ver iyi bir eğitim almasını sağlayayım. Eğer karakteri babasina benziyorsa ilerde gurur duyacağın bir kişi olur.''

Bu konuşmalar sonunda Fleming'in oğlu aristokratın desteğinde eğitim gördü. Aradan yıllar geçti. Çiftçi Fleming'in oğlu Londra'daki St. Mari's Hospital Tıp Fakültesi'nden mezun oldu ve tüm dünyaya adını penisilini bulan Sir Alexander Fleming olarak duyurdu. Bir süre sonra aristokratin oğlu zatürreye yakalandı. Onu ne mi kurtardi?

Penisilin!

Aristokratin adı: Lord Randolp Churchill. Oğlunun adı: Sir Winston Churchill. Kurtaran doktor: Çiftçinin oğlu Sir Alexander Fleming. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İlginizi Çekebilir;

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...