26 Haziran 2013 Çarşamba

Transhümanizm....

Tatilde yapılan en keyifli şeylerden biri de bol bol kitap okumak.

Deniz dalgalarının şırıltısında, akşamın güzel esintisinde, şezlongta kitap okumanın keyfi hiçbir şeyde yok.

Geçenlerde biraz bahsettim, tatilde okumak için Dan Brown'ın Cehennem adlı kitabını aldım.

Kitapta serinin eski kitaplarındaki gibi simge bilim uzmanı Profesör Langdon yine bir kadınla beraber -ki kadın bu defa üstün zekası olan bir doktor- şifrelerin peşine düşüyor ve dünyayı çok önemli bir virüs tehlikesinden kurtarmaya çalışıyor.

Kitabın kurgusunda Dante, İlahi Komedya, İtalya, Floransa, Venedik ve son olarak da İstanbul, Tarihi Yarımada, Ayasofya, Yerebatan Sarayı en az Doktor ve Profesör kadar önemli yer tutuyor.

Okumak isteyenler için daha fazla detaya girmeyelim ama ben bu kitapta yeni tanıştığım ve aslında çok ince bir çizgi üstünde duran bir kavramı tartışmak istiyorum sizinle.

Transhümanizm..


Transhümanizm, insanın fiziksel ve zihinsel yeteneklerinin arttırılması ve yaşlanma ve hastalanma gibi arzu edilmeyen veya gereksiz görülen yönlerinin ortadan kaldırılması amacıyla teknoloji ve bilimden faydalanılması gerektiğini öne süren uluslar arası bir  hareketin adıymış. Transhümanist düşünürler, bu amaçla insan geliştirme tekniklerinin ve yüksek teknolojinin kullanılması imkânlarını ve muhtemel sonuçlarını tartışmışlar yıllarca.
Genetikle oynayarak başka ve mükemmel bir insan türü yaratmak bazı kişilerce çok büyük bir buluşun ve yeni bir dünyanın giriş kapısı olarak görülse de belli bir kesim tarafından da hep dünyanın karşı karşı kaldığı en büyük tehlike olarak değerlendirilmiş.
Kitapta ünlü üstün zekalı ve çok önemli bir bilim adamı var.Adı Zobrist.
Zobrist, kontrolsüz olarak nüfusun arttığını, bu artış hızının devam etmesi durumunda zaten 100 yıl içinde dünyanın kendi kendini yok edeceğini bu nedenle de bu gidişe Dünya Sağlık Örgütü vb gibi önemli otoritelerin eliyle dur denmesini istiyor.
Ancak beklediği desteği göremiyor ve kendi kendine harekete geçmeye karar veriyor.
Çıkış noktası çok ilginç. Dünyanın ve doğanın böyle doğal ayıklamalar yaptığını, bu tür ayıklanma dönemlerinin ardından dünyanın daha güçlendiğini ve daha iyi bir seviyeye atladığını düşünüyor.
Örneğin Ortaçağ'da yaşanan ve Avrupa  nüfusunun üçte birinin kaybına yol açan Veba salgınının aslında dünyanın kurtuluş dönemi olduğunu savunuyor. 
Zobrist veba salgınından sonra nüfusun azalması ve güçlenmesi sayesinde hemen ardından Rönesans ve Reform hareketlerinin yaşandığını ve bugünkü modern dünyanın kurulabildiğini, eğer veba salgını olmasaydı  bugünlerin kurgulanmasının mümkün olmadığını destekliyor.
Sonuç olarak da kendi kendine aklınca insaflı bir virüs üretiyor.
Yani bu virüs insanları hasta etmiyor, yataklara düşürmüyor ve öldürmüyor.
Ancak gelişigüzel olarak her üç kişiden birinin kısırlaşmasına yol açıyor. 
Böylece dünya nüfusunun artışını kendince en zararsız şekilde azaltmış oluyor.
Veba salgını  bir doğal seleksiyon muydu, gerçekten Rönesans dönemi o sayede mi yaşandı, yoksa insanlar evlerinde kedi beslemediler ve bu nedenle gemilerden gelen fareler nedeniyle yayılan vebanın kurbanı mı oldular, bu evinde kedi beslemeyenlere ders mi olsun, hiçbirimiz bilemeyeceğiz.
Ama sadece insan sayısına bakarak ülkenin güçlü olacağını düşünenleri bir kez daha kararlarını gözden geçirmeye çağırmak lazım.
İçimizden bilim adamları, yazarlar, ressamlar, müzisyenler çıkaramamaya, zar zor çıkardıklarımızın  da canını sıkmaya devam ettiğimiz ve beyin göçüyle kaçırdığımız sürece isterse 70 milyondan 200 milyona çıkalım, neye yarar bilemiyorum. Açlıkla, işsizlikle ve hayat kalitesinin düşüklüğüyle savaşmaktan başka...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İlginizi Çekebilir;

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...