Geçen hafta bir tanıdığın kına gecesine gittim.
Ben evlenirken kına gecesi yapmamıştım.
Şimdi düşünüyorum da,“Kısa kes, Aydın havası olsun“ tadında
gereksiz olduğunu düşündüğüm bütün detayları atlamışım evlenirken.
Hem maddi koşullar sanırım o kadar uygun değildi, ama asıl o
zaman kına gecesi bugünkü kadar moda değildi. (yıl 1997)Bahsettiğim dönemde kına
geceleri nedense kırsal kökenli ailelerin tekelinde olan “banal” bir törendi
bana göre..(itiraf.com, özeleştiri)
Eşimin deyişiyle” Boğaz”’da düğün yaptık, bir de kına gecesi
mi yapacaktık.
Her neyse, bugün geriye dönüp baktığımda tüm seremonileri tek
tek yapmak lazımmış diye düşünüyorum.
Bu defa kınaya gidince tüm terminolojiye hakim olmak adına
detaylı bir gözlem yaptım ve işte karşınızdayım.
Kına gecesi genellikle düğünden bir gün önce yapılan,
ağırlıklı olarak kadınların katıldığı sazlı sözlü bir eğlencedir.
Hem İslam hem Türk geleneğinde bulunan kına gecesi
törenlerine Dede Korkut hikayelerinde de rastlanmaktadır.
Kına Türk geleneğinde adanmışlığın simgesidir. Kesilecek
kurbanlara da kına yakıldığı gibi, kadın kına gecesi töreninde evliliğe adanmış
olmak adına kına yakar.
Genç kızın evine son vedasıdır kına..Ayrıca iki birey olan
gencin birbirine sevgili olmasıdır amaç kına törenlerinde..Evliliği kutlamak ve
aslen de kutsamak içindir.
Günümüzde kına geceleri ayrılık ve hüzün gecelerinden çok,
eğer düğün de yapılmadan sadece nikah olacaksa, bir eğlence gecesi olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Düğün törenleri kız evine bayrak asılmasıyla başlar. Düğünden
bir gece önce kız evinde kına gecesi yapılır. Bu törene kadın akrabalar ve
gelin kızın bekar arkadaşları katılır.
Yakılacak kına ve o gece yenecek çerezler erkek tarafı
tarafından alınır.
Törenin başında ya yöresel ya da güncel şık bir elbise giyen
gelin kına yakılmadan hemen önce bindallı giyer.
Sırmalarla işlenmiş bu giysinin üzerine kırmızı bir tülbent
alınarak gelin kızın kafasına örtülür.
Mumlar yakılır, gümüş bir tasa kına karılır. O esnada mutlaka
“Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar“
adlı türkü söylenir.
O esnada gelinin ağlaması beklenir. Eğer ağlamazsa “Amma da
meraklıymış evlenmeye “ diye düşünülür ve gelin kız içten içe kınanır.
Kına yakılırken gelin kız elini bir türlü açmaz. Açması için
kayınvalidenin kızın avucuna altın koyması gerekmektedir. Günümüzde altın
yerine ev ya da araba anahtarı konduğu da gözlemlenmektedir. Mesela işte bu
aşamada neden kına gecesi yapmadım diye hayıflandığımı rahatlıkla
söyleyebilirim.
Kusursuz bir kına gecesi için gerekli malzemeler şunlardır:
Bindallı, kırmızı tülbent, toz kına, kına tepsisi, kına
sepeti, kına kesesi, gümüş tas, göbek atmak için gereken müzik CDleri,
kuruyemiş, avuca koymak için ev ya da araba anahtarı ve pullu taşlı halay
mendili.
Günümüzde kına geceleri pahalı gece kulüplerinde yapıldığı
gibi SPA larda ya da hamamlarda da gerçekleştirilmektedir.
Osmanlı konseptli kına gecelerinin çok trend olduğunu
söyleyebilirim.
Anonim bir yazarın “ekşi sözlük”te dediği gibi, kına gecesi,
bir grup ergin kadının eğlenmeye mi, üzülmeye mi geldiklerini kendilerinin de
bilemedikleri, bu garip durum karşısında elde mum gezdirmek suretiyle ellerine
kına yaktıkları, sürekli oynadıkları, bunun yanında ağlamayı da ihmal
etmedikleri müsamere çeşididir.
Amacın çarpıcı bir kına gecesi ya da Boğaz’da düğün olmadığı,
mutluluk ve huzur dolu evlilikler dileğiyle..
**Cem Yılmaz'ın "Sanırsın Suzi'nin Kınası Var" repliğinden alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder