Dünya eski dünya değil.
Özellikle 20. yüzyılda yaşananlar dünyanın akışını değiştirdi biliyorsunuz.
Belki de bu değişimin en önemli yapı taşlarından biri 2.Dünya Savaşı.
Bu kanlı dönem hiç bir şeyin eskisi gibi olmamasına yol açtı.
Savaşın ardından dünyada ciddi bir nüfus patlaması yaşandı. Amerika'da yapılan teşviklerin sonucunda 78 milyon, dünyada 1 milyar insan doğmuş. 1946-1964 yıllarını kapsayan bu döneme "baby boomer " deniyor. Dünya tarihinde devlet eliyle nüfus artışının teşviğinde ilk başarı kazanılan dönemdir bu. Yani bizim bugün her gün duyduğumuz " en az 3 çocuk " kampanyasının temelleri belki de o dönemde atılmıştır.
Bu kuşak, yüksek sayıları sayesinde, yetmişlerin başlarında ABD’de bütün işleri doldurmuş ve birçok yaşam tarzı eğilimini aslında onlar oluşturmuş. Bu kuşağın anti-otoriter ve kural tanımayan davranışları bu ülkenin kültürünü, toplumunu ve yaşamını yeniden şekillendirmiş.
Bu kuşak bir de Sandviç kuşağı olarak da biliniyor, zira en önce çocuklarına bakmışlar, ardından da anne babalarına. Sadakat duyguları yüksek olan bu kuşak, şimdi bizim pek karşılaşmadığımız kanaatkarlık özelliğini çok ciddi bir şekilde taşıyorlardı. İçlerinden birkaçı toplumsal haksızlıklara isyan edip '68 gençlik hareketlerinin kahramanı oldular ama asıl çoğunluk elde ettiklerine şükredip mutlu ve mütevazi hayatlar yaşadılar. Rock müziğin doğuşu da bu döneme tekabül eder.
O dönem doğan 1 milyar nüfus az önce bahsettiğim gibi ihtiyaçlarına paralel olarak yeni sektörlerin de doğmasına ve büyümesine yol açtılar.
Televizyon denen şey ortaya çıktı mesela 1960 larda. Bebek bezi diye birşey yoktu, ihtiyaçlar bunu yarattı.
Ardından çalışırken yemek yapamayan kadınlardan dolayı fast food kavramı ortaya çıktı ki bu durum 1970 lere tekabül eder.
80' lerde o zaman doğan bebekler evlenmeye başladılar ve ev ihtiyacı doğdu. 2006 da dünyayı altüst eden gayrimenkul krizinin temelleri 1980 lerde atıldı.
90'lara geldiğimizden bu kuşak artık evlendi, ev sahibi oldu para kazandı ve daha fazlasını istemeye başladı. Hayat kalitesini yükseltmenin zamanı gelmişti.
Mikrodalga gibi lüks ev aletlerinden tutun da, internet, cep telefonu gibi bugün olmazsa olmazımız bir çok şey o zamanlarda hayatımıza girmeye başladı.
2000'lerde ise yaşlar ilerleri, anne babaları öldü, çocukları büyüdü ve çocuklar artık çocukları kendi paralarını kazanmaya başladı. Baby boomer'ların cebindeki parası artık daha özgürdü, dolayısıyla bu parayı ömürlerini uzatmak, yaşlanmayı ertelemek ve daha kaliteli bir yaşlılık sürmek için harcayabilirlerdi.
İşte bundan bir süre önce adını sanını duymadığımız, yaşamımızda olmayan wellness kavramı baby boomer ların ihtiyacından doğdu.
Boomers.com diye bir internet sitesi var. Bu sitede o kuşaktan bir kadının itiraflarını okudum. Kısaca diyor ki:
" Biz meraklıyız, asiyiz, enerjik ve yenilikçiyiz. Hayatımızda daima en iyisini ve en kalitelisini istedik. Tamam yaşlanmış olabiliriz ama annelerimiz gibi köşemizde oturmamızı beklemeyin bizden.
Bu nedenle sağlık dünyasını bizler için çalıştırmaya kararlıyız, artık omega 3 hapları mı olur, estetik operasyonlar mı, ne gerekiyorsa biz varız."
Şu anda özellikle nüfus hızı düşen gelişmiş ülkelerde bu kuşak ülkelerin en büyük problemi olacak gibi görünmekte. Çünkü gerçekten bu kuşağın sağlık koşullarının iyi olmaması dünyaya en önemli ekonomik yük olacak gibi görünüyor. Haa, bu arada sadece Alzheimer hastalığının tedavisine yönelik yapılan ar-ge çalışmalarının doğurduğu yük o kadar büyükmüş ki, ar-ge çalışmalarına son verilmesine karar verilmiş.
Bu yazıyı neden yazdım?
Ben biliyorsunuz iktisat okudum. Ardından bankacılık yaptım. İşim gücüm hem olayların maddi tarafı ve parasal dinamikleri oldu.
Bugün geriye dönüp baktığımda görüyorum ki, aslında dünyanın çok iyi sosyologlara ihtiyacı var. Tüm dünyayı anlayabilmek için sosyoloji bilmek, olayları araştırmak ve sonuçları doğru okuyarak oluşacak yeni dünyayı ve ihtiyaçlarını da doğru kurgulamak gerek.
Keşke sosyoloji okuma fırsatım olsaydı.
Eminim hayata bankacılıkta kattıklarımdan daha fazla şey katkım olurdu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder