2 Mayıs 2013 Perşembe

Pişirim Fırını ve Oğlak..

Bu hafta çocukların sınav haftasıydı.

İlk sınavlar da biraz sorunlu geçtiğinden, iki haftadır haftasonları evdeyiz ve kızlar ders çalışıyorlar.

Biz de fazla evden uzaklaşmadan bu çemberde eşimle dolaşıp, yürüyüş yapıp eve dönüyoruz.

Evimize aslında çok yakın olan ve aramızdan sadece E-5 in geçtiği bir semt olan Şirinevler, ben çalıştığım sürece nimetlerinden çok fazla yararlanamadığımız bir semtti.

Ancak ben evde olmaya başladıktan sonra, Ataköy'de semt çarşısı olmaması, Şirinevler'de her şeyin bulunabilmesi ve fiyatların da Bakırköy'e göre çok makul olması gibi sebeplerle sık sık Şirinevler'e gitmeye başladım.

Hatta pazar günleri kurulan semt pazarı ailecek vazgeçilmezimiz oldu. Hem mutfak alışverişi taze ve ucuz olarak yapılabiliyor, hem de ailecek yürüyüş yapma ve beraber olma fırsatı yakalanıyor.

Geçen pazar eşimle dolaşırken ara bir sokakta, pek işlek olmayan bir yerde lavaş, lahmacun ve pişirim fırını bulduk. Sanırım bu nedenle onu bugüne kadar farkedememişiz.

Odun ateşi ile çalışan fırının önünde odunlar dağ gibi yığılmıştı.

İlk gün sadece lavaş aldık. Fırının vızır vızır işlemesi de gözümüze ilişmiş ve dikkatimizi çekmişti.

Geçen hafta Salı akşamı 1 Mayıs tatiline gelirken eşim Trakya'dan, bu mevsimin olmazsa olmazı oğlak getirdi.

Hem Çanakkale'de hem de Mustafakemalpaşa'da yaşadığımız dönemlerde bu mevsimde babam da mutlaka en az bir kez oğlak seremonisi yapardı. Göçmen kültürünün bahar kutlamasının bir parçasıdır oğlak. Yıl içinde keçi pek yenmez bizde ama baharda oğlak pişirilir.

Eşimin ailesi de bizim gibi Bulgar göçmeni ve Trakyalı olduğundan onlarda da aynı alışkanlık var. Oğlak kebabı Oğlak göçmen ve Trakya mutfağının damak şenlendiren baş yemeklerinden. Özellikle Hıdırellez maksadıyla gidilen mesirelerde pişirilmesi bir geleneğe dönüşmüş. Bu yönüyle bir hıdırellez yemeği olarak da değerlendirebiliriz. Baharla birlikte hayvanların yavrulaması ve sürülerin büyümesi ile oluşan bereket artışı konu-komşu ve aile efradıyla paylaşılan oğlak kebabı gibi bir baş yemekle kutlanır. 

Yeri gelmişken oğlak kebabını oğlak çevirme ile karıştırmamak gerektiğini hatırlatalım. Oğlak kebabı parçalanan oğlak etinin siniye dizilerek tatlandırılması ve fırında pişirilmesi yöntemiyle hazırlanır. Odun ateşi ile harlandırılmış köy fırınlarında pişirilebilmesi geleneksel pişirme yöntemidir.

Eşim satın aldığı yerden tamamen pişirmeye hazır bir paket getirdi. Yani oğlak etinin olmazsa olmazı taze soğan, nane ve doğranmış domatesler de pakette hazırdı.

Birkaç hafta sonudur anneanneye gidemediğimizden dün anneanneye de gitmek istedik. Ama kızların sınav çalışmasından dolayı gidişimizi geç bir saate bıraktık.

Giderken oğlağımızı da götürelim dedik, niyetim evde elektrikli fırında pişirmek, anneanneye geç gideceğimizden, pişirme için ayrıca orada zaman harcamamaktı.

Bu arada eşimin aklına parlak bir fikir geldi.

Aynen  hem onun hem benim çocukluğumdaki gibi tepsiyi evde hazırlayıp, mahalledeki pişirim fırınına götürecektik.

Yanına garnitür olarak elma patates ve soğan da hazırlayıp fırın poşedine koyarak tepsimizi hazırladık ve alıp pişirim fırınına gittik.

Evde muhtemelen 3 saatte üstelik ankastre elektirikli fırında ne kadar pişerse o kadar olabilecek bir geleneksel yemeği, tam da geleneksel pişirim metoduyla 1.5 saatte pişirmiş olduk.

Üstelik bu pişirim maliyeti ocağımızı batıracak bir düzeydeydi, yani 1 TL idi. Kimbilir, evde elektrikli fırında pişirsek ne kadara mal edecektik.




Yanında yemek için üç beş tane de lavaş yaptırdık ve anneanneye doğru yola çıktık. 



Haa bu arada unutmayalım, eşim Trakya'dan gelirken bir de katkısız ve doğal Edirne yoğurdu getirmişti, onu da yanımıza aldık.

Anneanneye gidince İstanbul'un göbeğinde olmamıza rağmen, aynen çocukluğumdaki gibi, aynı köydeymişiz gibi, aynı Mustafakemalpaşa'da mahalle fırınına elimi yaka yaka tepsi götürüp getirdiğim günlerdeki gibi, üstelik yanında sıcak lavaş ve köy yoğurdu ile çok güzel bir aile yemeği yeme fırsatımız oldu.

Sanırım insan yaşlandıkça nostaljikleşiyor. Yediğim yemekten tad aldım ama sadece yemeğin tadını değil, anılarımın tadını da aldım gibi geldi dün.

Ama kızlara baktım, onlar da hallerinden çok memnundular.

Sizlere tavsiyem, İstanbul'da yaşasanız da benim gibi yaşadığınız semtin, kapalı uydukentlerin, şehirdışında ve şehirden ruhen uzak yeni sitelerin modern marketlerine ve çarşılarına takılıp kalmayın, gezin etrafınızdaki halen Anadolu hayatı yaşayan ve muhtemelen çok yakınınızda olan semtleri.

Kimbilir sizler hangi anınızı, çocukluğunuzun tadlarını yakalayacaksınız?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İlginizi Çekebilir;

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...