Benim gibi boğazına düşkün birinin gidip yediklerini anlatmaması mümkün değil takdir edersiniz ki..
Avrupa ülkelerine yapılan gezilerde insan hem yiyeceklerin lezzetli olmamasından hem de bazı başka hassasiyetlerden ötürü aç kalıyor.
Ama Midilli gezisi tam bir gastronomik geziydi bizim için.
En az bizim kadar yemekten zevk alan ve damak tadı kuvvetli arkadaşlar da yanımızda olunca tatilin yeme içme bölümü de en azından deniz ve doğa kadar tatminkar oldu.
Aslında yemeklere geçmeden önce şunu söyleyeyim.
Midilli yüzölçümü çok büyük bir ada ve konumu itibarıyla denizinin ve girinti çıkıntılarıyla koylarının güzelliği sürpriz değildi gitmeden önce. Ama ben yine de bu kadar güzel olabileceğini öngörmemiştim. On günde bitmeyeceğini, hala gitmek isteyeceğim, göremediğim koylar kalacağını tahmin edememiştim. Bu on günde, aynı denizde üstüste yüzmedik, bu arada onu belirteyim.
Bir kere bizde olmayan önemli bir hizmet var. Her koyda mutlaka duş, mutlaka giyinme kabini ve güneşten korunmanız için en güzel gölgelikler olan ağaçlar. Tabii ki bunların hiçbiri ücretli değil.
Biz burada sosyetik beachlerde şezlonga, duşa, gölgeye para verip kalabalıktan üstüste altalta güneşlenmeye alışkın olduğumuzdan, sakin koylarda, bazen sizden başka kimsenin olmadığı koylarda mayonuzu değiştirebileceğiniz kabini, duşu görünce, yanımızda götürdüğümüz atıştırmalıkları, ağaçların altına serdiğimiz örtümüzün üzerinde keyifle yiyebilince açıkçası çok mutlu oldum.
Gittiğiniz yer ada olunca, üstelik size de çok yakın bir ada olunca, deniz ürünlerini de seven biriyseniz, tatil cennete dönüşüyor.
Neredeyse her akşam balık yedik.
Aklınıza hiç öyle bizim Cunda'daki, Bodrum'daki, Çeşme'deki gibi sosyetik, çok para verdiğiniz ama farklı tadlar bulamadığınız sıradan balık lokantaları gelmesin.
Biz bilinmedik bir koyda, bilinmedik bir köyde, aileler tarafından işletilen tahta masalı, kağıt örtülü ama yaşlı teyzeler tarafından harika yemekler hazırlanan yerleri tercih ettik. Herkese mutlaka oturmadan önce siparişleri verip daha sonra toplam rakam üzerinden pazarlık yapılmasını öneririm. Eşim ve ondan da beter bir pazarlıkçı olan arkadaşım sayesinde Midilli'nin turizm gelirlerinde 2012 yazında kesin düşüş yaşanmıştır.
Neyse, börülcesi, zeytinyağlı yaprak sarması, favası olan yani bizim gibi olan yerlerden bahsediyorum.
Bizim gibi olmayan kısım ise şu:
Burda bulmanın pek mümkün olmadığı bulunsa da servet ödenen barbunyalar.
Bizde çok görünsün diye bol una bulanarak kızartılan kalamarlar yerine bütün ama unsuz, sadece kendi tadını alabileceğiniz şekilde kızartılmış rüya gibi kalamarlar.
Kendi yakaladıkları ve dükkanlarında asarak kuruttukları, sonradan ızgara edilip masanıza getirilen ahtapotlar.
Adını bilmediğiniz ama on dakika önce denizden çıkan ve çıtır çıtır kızarmış çeşit çeşit balıklar..
Ve tabii ki sardalya..
Midilli'nin milli balığı..İçi ve pulu temizlenmeden, taze taze ızgarada pişen ve pişince ellerinizle derisini içini temizleyip yediğiniz sardalyalar..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder