Biz hiç bir zaman tatile gittiğimizde önceden yer ayırtmıyoruz.
Öyle ya, görmeden parasını ödediğimiz yeri belki sevmeyeceğiz ve hemen terketmek isteyeceğiz ..
Bu nedenle 10 gün içinde 4 farklı yerde kaldık. Yer aramak pazarlık ederken kaybedilen 15-20 dakikadan fazla bir sıkıntı yaratmadı. Ama gidecek herkese mutlaka pazarlık yapmalarını öneriyorum. Bu konuya muhtemelen sonra döneceğiz.
Yüzölçümü çok büyük olan adada her yeri görebilmek için değişik yerlerde kalmamız şarttı.
Fakat gördüm ki, ortak nokta şu:
Her sabah bizim alışık olduğumuz şekilde hoparlörlü seyyar satıcılar arabayla balık satıyorlar. Hatta bağırma tarzları o kadar aynı ki, Rumca anlamasak da adamın en azından bir şey sattığını hissedebiliyorsunuz.
Ada dediğim gibi büyük bir ada. Eski zamanların Datça yoluna benzeyen virajlı ve dar yollarla kaplı. Doğa hem daha iyisine izin vermemiş, hem bence gerek de yok, doğayı katletmenin manası da..
Çok yaygın şekilde motorsiklet kullanılıyor, motorsikleti olmayanlar da ya Smart, ya da benzer hatchback arabaları..
Motorsiklet kullananlara bakıldığından Türk olduklarını düşünüyorsunuz, zira neredeyse hiçbirinde kask filan yok, onlara bir şey olmuyor. Yani öyle düşünüyorlar..Aynı Türkler gibi.
Diyeceğim ama tüm virajlarda küçük kilisecikler, haçlar filan var.
Bunların ne olduklarını daha sonradan öğrendim.
O virajda kazadan ölen kişinin anısına ailesi tarafından küçük mabedler dikiliyor içine de ölen kişinin sevdiği bazı malzemeler konuyor. Mesela ben bir tanesinde boş bir neskafe kutusu gördüm.
Bana ilginç gelen başka bir konu şu oldu.
Her kumsalda, her plajda, her koyun ağılında, her iskelede, her tepede, kısaca her yerde küçük kilisecikler görüyorsunuz. İşin ilginci ben bu kiliselere giren çıkan insan neredeyse hiç görmedim. Yunanlıların neden ekonomik krizde olduğunu sorgularken, bence ülke toplamındaki kilisecik maliyelerinin toplamının da dikkate alınması mantıklı olabilir.
Haa, kriz ve ekonomi demişken, adada turlarken uzaktan pitoresk görüntüsüyle bizi etkileyen bir yerleşim yeri oldu. Adı Andissa..Üstelik köyün yanından geçerken kocaman bir tabela var. "Köy meydanımızı görmeden gitmeyin" anlamında bir yazı bu.
Bizim de ilgimizi çekti içeriye girelim dedik.
Bir kere hakikaten güzel bir manzara var. Hakim bir tepede konumlanmış..
Köy meydanında ise aynı bizim gibi çınar ağacı, dibinde lokantalar vb.
Ama asıl ilginç olan şu: AB yani Avrupa Birliği sadece bu yerleşim yerine 19.000.000 EUR hibe vermiş.Yanlış duymadınız, tam 19 milyon EUR. Bu parayla evler restore edilmiş, yenilenmiş, okul binası elden geçirilmiş, meydan yeniden düzenlenmiş vb vb.
Bizim Bozcaada ya da Gökçeada'ya o sihirli dokunuşu hayal ettim de, gerçekten biz neden bundan yararlanamıyoruz diye insan üzülüyor..
Zaten tatil boyunca çok düşündüm. Bu adada yaşayanlar ne yer ne içer diye..Öyle ya dağın başında bir köy, tarla yok tapa yok, belki biraz zeytinlik, belki birkaç balık..
Ama yetmez. Evler, arabalar hepsi o kadar lüks ki.
Geldiğim nokta şu oldu..Yunanlılar çalışmadan yatarak AB den yardım alıp bizden çok daha refah bir hayat yaşamaya alışmış, şimdi çalışmak falan zor geliyor onlara..Ya da AB diyor ki içinden, "Bizim vatandaşımızın gidip güzel bir tatil yapabileceği bir ada olsun, vatandaşımız da keyfine baksın.."
Bilemiyorum.
Öyle ya, görmeden parasını ödediğimiz yeri belki sevmeyeceğiz ve hemen terketmek isteyeceğiz ..
Bu nedenle 10 gün içinde 4 farklı yerde kaldık. Yer aramak pazarlık ederken kaybedilen 15-20 dakikadan fazla bir sıkıntı yaratmadı. Ama gidecek herkese mutlaka pazarlık yapmalarını öneriyorum. Bu konuya muhtemelen sonra döneceğiz.
Yüzölçümü çok büyük olan adada her yeri görebilmek için değişik yerlerde kalmamız şarttı.
Fakat gördüm ki, ortak nokta şu:
Her sabah bizim alışık olduğumuz şekilde hoparlörlü seyyar satıcılar arabayla balık satıyorlar. Hatta bağırma tarzları o kadar aynı ki, Rumca anlamasak da adamın en azından bir şey sattığını hissedebiliyorsunuz.
Ada dediğim gibi büyük bir ada. Eski zamanların Datça yoluna benzeyen virajlı ve dar yollarla kaplı. Doğa hem daha iyisine izin vermemiş, hem bence gerek de yok, doğayı katletmenin manası da..
Çok yaygın şekilde motorsiklet kullanılıyor, motorsikleti olmayanlar da ya Smart, ya da benzer hatchback arabaları..
Motorsiklet kullananlara bakıldığından Türk olduklarını düşünüyorsunuz, zira neredeyse hiçbirinde kask filan yok, onlara bir şey olmuyor. Yani öyle düşünüyorlar..Aynı Türkler gibi.
Diyeceğim ama tüm virajlarda küçük kilisecikler, haçlar filan var.
Bunların ne olduklarını daha sonradan öğrendim.
O virajda kazadan ölen kişinin anısına ailesi tarafından küçük mabedler dikiliyor içine de ölen kişinin sevdiği bazı malzemeler konuyor. Mesela ben bir tanesinde boş bir neskafe kutusu gördüm.
Bana ilginç gelen başka bir konu şu oldu.
Her kumsalda, her plajda, her koyun ağılında, her iskelede, her tepede, kısaca her yerde küçük kilisecikler görüyorsunuz. İşin ilginci ben bu kiliselere giren çıkan insan neredeyse hiç görmedim. Yunanlıların neden ekonomik krizde olduğunu sorgularken, bence ülke toplamındaki kilisecik maliyelerinin toplamının da dikkate alınması mantıklı olabilir.
Haa, kriz ve ekonomi demişken, adada turlarken uzaktan pitoresk görüntüsüyle bizi etkileyen bir yerleşim yeri oldu. Adı Andissa..Üstelik köyün yanından geçerken kocaman bir tabela var. "Köy meydanımızı görmeden gitmeyin" anlamında bir yazı bu.
Bizim de ilgimizi çekti içeriye girelim dedik.
Bir kere hakikaten güzel bir manzara var. Hakim bir tepede konumlanmış..
Köy meydanında ise aynı bizim gibi çınar ağacı, dibinde lokantalar vb.
Ama asıl ilginç olan şu: AB yani Avrupa Birliği sadece bu yerleşim yerine 19.000.000 EUR hibe vermiş.Yanlış duymadınız, tam 19 milyon EUR. Bu parayla evler restore edilmiş, yenilenmiş, okul binası elden geçirilmiş, meydan yeniden düzenlenmiş vb vb.
Bizim Bozcaada ya da Gökçeada'ya o sihirli dokunuşu hayal ettim de, gerçekten biz neden bundan yararlanamıyoruz diye insan üzülüyor..
Zaten tatil boyunca çok düşündüm. Bu adada yaşayanlar ne yer ne içer diye..Öyle ya dağın başında bir köy, tarla yok tapa yok, belki biraz zeytinlik, belki birkaç balık..
Ama yetmez. Evler, arabalar hepsi o kadar lüks ki.
Geldiğim nokta şu oldu..Yunanlılar çalışmadan yatarak AB den yardım alıp bizden çok daha refah bir hayat yaşamaya alışmış, şimdi çalışmak falan zor geliyor onlara..Ya da AB diyor ki içinden, "Bizim vatandaşımızın gidip güzel bir tatil yapabileceği bir ada olsun, vatandaşımız da keyfine baksın.."
Bilemiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder