30 Eylül 2012 Pazar

On Ters Beş Düz...

Çok bahsettim, birkaç aydan beri profesyonel çalışma hayatına ara verdim.
Henüz herhangi bir şey yapmıyorum, 17 senenin birikimi varmış üzerimde, öyle bir yorgunluk öyle bir bezginlik ki, bu sürede kendimi şarja takılmış cep telefonu gibi hissediyorum.

Şarj olmam bitince de son performansla çalışacak biri gibi..

Köye gittim, salça yaptım, patlıcan kuruttum, turşu yaptım, yoğurt mayaladım.

Evin tüm işini bir süreden beri ben yapıyorum.

Hayatımda bugüne kadar hiç yapmadığım şeyler var arasında..

Hergün mutlaka 3 çeşit yemek hazırlamak, ütü yapmak, 3 günde  bir evi silip süpürmek, hatta camları silmek.

Belki çoğunuza sıkıcı hatta zor gelecek bu işleri yapmaktan büyük keyif alıyorum.

Sanki kadın olma yeteneğimi birileri elimden almış, yıllardır da geri vermemiş, şimdi geri alınca buldumcuk olmuş gibi aşkla performans gösteriyorum.

Akşam çocuklar okuldan gelince onları karşılamanın ve onlarla beraber akşamüstü kahvaltısı yapmanın keyfi inanın hiç bir şeyde yok.

Ama anlatmak istediğim şey başka..

Evde gardroplar elden geçip, dolaplar yeniden yerleştirilip, günlük ev işleri de bir rutine oturtulunca , yıllardır özlem duyduğum ama yapmaya fırsat bulamadığım başka bir şey aklıma düştü.

Örgü örmek..

Şaşırdınız değil mi?

Daha 4-5 yaşındayken komşumuz ve en samimi arkadaşımın annesi Naciye Teyze, rızkını evde ördüğü el örgüleriyle ve makinada örüp sattığı kazaklarla kazanırdı.

Biz arkadaşımla her gün mutlaka bir araya gelir, bir onlarda bir gün bizde olurduk.

Onlara gittiğimizde annesini dikkatle izler bir sağa bir sola oynatarak makinede ördüğü kazaklara, elbiselere hayranlıkla bakardım.

İlgilendiğimi görünce o küçücük ellerime iki tane şiş ve bir yumak verdi.   
" Bebeğine birşeyler örmek istemez misin? " dedi.

Bilirsiniz, insan küçükken herşeyi daha kolay öğreniyor.

Ben de öğreniverdim şişlerle örgü örmeyi.

Ortaokulda, lisede ,üniversitede hatta çalışmaya ilk başladığım yıllarda, bekar olup, servisle işe gidip geldiğim günlerde, kendime kazak, bere, atkı, hırka örmüşlüğüm çoktur.

Ama araya giren yıllar, evin sorumlulukları, çocuklar derken uzun bir ara vermiştim.

Geçen hafta aklıma çocuklara birşeyler örme hevesi düşüverdi.

Üşenmedim, eve yakın bir alışveriş merkezine gittim.

Öyle ya, son dönemin örgü modasından ve trendlerinden haberim olması için bu fizibilite gezisini yapmam şarttı.

Gezerken, "İşte budur" dediğim yelekle gözgöze geliverdim.

Koyu gri iple örülmüş yeleğin tüm kenarları saç örgüsü tabir edilen örnekle çevrilmişti.

Renk dışında herkes içime sinmişti. Hemen cep telefonuma yeleğin fotoğrafını çektim.

Oradan çıkıp eve oldukça uzak diyebileceğimiz bir dükkana gidip uçuk eflatun ipler aldım. Tam kızların en sevdiği renkten..



Eve gelip hemen başladım örmeğe, arkası bitti bile, soğuklar basmadan bitireyim de kızlar hemen giysin diyorum. İçine beyaz bir body ya da beyaz bir gömlekle harika olacağını tahmin ediyorum.

Dün akşam arkadaşlara oturmaya giderken, aynı çocukluğumum Mustafakemalpaşa'sında güne gidermiş gibi, karton bir çantaya örgümü aldım ve gittim. Arkadaşım " En son ben çocukken anneme gelen misafir teyzeyi örgü örerken gördüm, elinde örgü görmek bana çocukluğumu hatırlattı." dedi.

Sırada yine Naciye Teyze'den öğrendiğim tığ işi var..

Ne dersiniz, iş hayatına dönmeden dantel bir fiskos masası örmeye zaman kalacak mıdır acaba?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İlginizi Çekebilir;

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...