Çocukluğunu Mustafakemalpaşa'da yaşayan biri olarak elimde bulunan bazı zenginlikleri oradan ayrılınca anladım.
Her kendini bilmez cahil genç gibi..
Yumurta kabuğundan çıkmış kabuğunu beğenmemiş hesabı.
23 senedir İstanbul'da yaşıyorum ve eskiye bakıp da özlemle andığım şehrime dair birkaç şey var.
Aklınıza Kemalpaşa tatlısı gelmesin hemen, tamam çok güzeldir, İstanbul'da yediklerinizle alakası yoktur, günlük taze peynirden yapılır ..
Ama ben tatlı seven biri olmadığımdan aklımda kalan şeyler başka..
Birisi her tarafta bereket fışkıran verimli topraklar.
Şehrin içinden geçen ve salça fabrikalarına domates taşıyan romorklerden dökülen domateslerden dolayı domates ezmesi dolusu yollar. ( O domateslerin tadını sağolsun kayınvalidem sayesinde o kadar aramıyorum, hala yiyebiliyorum çünkü)
Farkettim ki, orayı hep anmamı sağlayan şey süt ürünleri tartışmasız.
Peynirciden, tatlıcıdan, fazla değil, 250 gr lor peyniri alırsınız mesela. Neden fazla değil biliyor musunuz? O taptaze tadı kaybetmemek için. Ertesi sabah gidip yeniden alırsınız. Tuzsuzdur, fazla alırsanız ertesi güne tadı gider.
Vaktinin büyük bölümünü Trakya'da geçiren biri olarak, o tadı peyniri sütü ünlü Trakya'da dahi bulamıyorum.
Hatta eşim evlendikten sonra bu tadı keşfedince o da hayranı olmuştur. İstanbul'dan güneye tatile giderken sabah erken kalkar, kahvaltı etmez. Hızlıca Mustafakemalpaşa'ya ulaşır, sabah kahvaltısını şehre özel ince uzun oval simit ve taze lor peyniri ile "Çağlayan" parkta çok yapmışlığımız vardır.
Evet bir de simit var.
Simit İstanbul simidi gibi yuvarlak ve kalın değildir. Oval, ince, bol susamlı, çıtır çıtır ve bildiğimiz simide göre serttir.
Bir başka önemli lezzet de kelle peyniridir.
"O da ne demek?" diyeceksiniz..
Büyük toplar şeklinde yapıldığından ve bu toplara kelle adı verildiğinden peynirin adı da kelle peyniridir. Mihaliç peyniri olarak da anılır. Tuzlu ve serttir, alışık olmayana kokulu gelebilir. Delikli bir peynirdir.
Çocuklukta ağabey dediğim Sabri Bey, Atadan Peynircilik adıyla bu güzel peynir geleneğini son derece modern dizayn edilmiş dükkanında sürdürmektedir.
Çok şey yazdım ama asıl yazma nedenime ancak gelebildik..
Geçen hafta Kırklareli Vize 'ye gitmiştik. Sonunda Vize "yavaş şehir-cittaslow" ünvanını aldı. Bu vesileyle İstanbul'a sadece 140 km uzaklıktaki bu güzel kasabaya bir hafta sonu gidin derim. (Cittaslow nedir diye merak edenler için)
Neyse, Vize'den dönüşte yoldan Manda Yoğurdu aldık.
Çocukluğumda her perşembe pazar kurulur, köylüler alışveriş yapmaya "Paşa" ya gelirdi. 1980'lerden bahsediyorum. Yani katkı maddesi vb kavramlarının olmadığı günlerden.
Babamın ahbapları da bakraçlarda kendi yaptıkları manda yoğurtlarını getirirdi.
Manda sütü yoğun bir hayvan. Bu nedenle kaymağı ve yoğurdu çok farklı ve yoğun oluyor. Kaymağı yaklaşık bir parmak kalınlığında ve sapsarı.
Yoğurdu yerken neredeyse peynir gibi keserek yiyorsunuz o kadar yoğun.
Geçen hafta Trakya'dan aldığımız yoğurt çocukluğumun gerçek manda yoğurdundan farklıydı, aynı tadı bulamadım, ama ona rağmen çocuklar ilk defa denedikleri bu yoğurda bayıldılar ve inanamadılar.
Manda su seviyor, su birikintilerinde yuvarlanmak istiyor. Bu nedenle su azaldıkça ve kuraklık arttıkça manda yetiştiriciliği de azalıyor. İstanbul'da Ayazağa'da manda yetiştirildiğini gördüm, sahi acaba orada da yoğurt satılıyor mudur? Bir bakmak lazım.
Sonuç olarak sizlere tavsiyem şudur:
Tatile güneye arabayla giderken, Mustafakemalpaşa'yı es geçmek yerine Karacabey Harası'ndan hemen sonra şehrin içine girin.
Lor, kelle peyniri alın. Simitle, peynir ve lorla dere kıyısında kahvaltı yapın. Kahvaltı saati değilse güzel köftenin tadına bakın. Üzerine de Manda kaymaklı Kemalpaşa Tatlısı yiyin. Emin olun yeniden gitmek isteyeceksiniz.
memleketimi ne güzel anlatmışsın :) mustafakemalpaşa ile ilgili yazılara ulaşmak için googlede arastırma yaparken girdim sayfana.. gecen hafta gittim . 40 yıl once bıraktıgım gibi herşey. simit aldım kellepeyniri aldım.. demledim çayımı içtim..
YanıtlaSil