Önceki yazıda zararlı gama ışınlarından bahsederken tuz konusunu başka bir yazıya bırakmıştım hatırlarsanız.
Tuz hayatın vazgeçilmez bir unsurudur, çünkü onsuz hayat mümkün değil. Dünyanın dörtte üçü denizlerle kaplı. Biliyorsunuz deniz suyu tuzlu. İnsan vücudunun da üçte ikisi su ve tuz. Suyun damarlarımızda ve hücrelerimizde durabilmesi tuz olmadan olmuyor. Tuz ayrıca sinirlerimizin iletisini sağlıyor, kaslarımızı kasıyor, çeşitli besin maddelerinin hücre içine girmesini sağlıyor. Tuz olmadan hiçbir şey düşünemiyor ve hareket edemiyorsunuz.
Tuz derken, bugün ki rafine edilmiş sofra tuzu (NaCI,sodyum klorür) değil doğal, işlenmemiş kaya tuzunu veya deniz tuzunu kastediliyor aslında.
Çiğ sebze ve salatalara tuz katmak doğru değil örneğin. Çünkü tüm bitkiler suni gübre ile yetiştirildiği için, sebzeler, tahıllar, meyveler ne yazık ki tuz içeriyor. Rafine edilmiş sofra tuzu turşunun kalitesini, sıcak yemeğin tadını bozuyor. Rafine edilmiş katkılı sofra tuzu veya yapay tuz, bütün katkılı yiyecekler gibi, sağlığa zararlıdır ve doğal tuzun yerini tutamaz.
Sofra tuzuna Sodyum alüminyum silikat ve titanyum dioksit gibi katkı maddeleri ekleniyor. Bunlardan birincisi renklendirici ve nem tutucu olarak görev yapar. Zehirlidir ve katkı maddeleri dahil her türlü maddeye karşı aşırı duyarlılığa neden olabilir. Dünyanın çoğu ülkesinde yasaklanmıştır. Alimünyum bazlı nem tutucuların beyin dokularına yerleşerek öğrenme bozukluğu, zeka geriliği ve felçlere sebep olduğu tespit edilmiştir.
İkincisi ise nano parçacıkları nem tutucu ve beyazlatıcıdır. Bunlarla birlikte iyotlu tuza potasyum iyodür katılmaktadır. Potasyum iyodür çok zararlı bir maddedir ve tek başına troid bezinin dengesizliğine neden olur.
Bakın en kritik bölüm geliyor:
Tuz hayatın vazgeçilmez bir unsurudur, çünkü onsuz hayat mümkün değil. Dünyanın dörtte üçü denizlerle kaplı. Biliyorsunuz deniz suyu tuzlu. İnsan vücudunun da üçte ikisi su ve tuz. Suyun damarlarımızda ve hücrelerimizde durabilmesi tuz olmadan olmuyor. Tuz ayrıca sinirlerimizin iletisini sağlıyor, kaslarımızı kasıyor, çeşitli besin maddelerinin hücre içine girmesini sağlıyor. Tuz olmadan hiçbir şey düşünemiyor ve hareket edemiyorsunuz.
Tuz derken, bugün ki rafine edilmiş sofra tuzu (NaCI,sodyum klorür) değil doğal, işlenmemiş kaya tuzunu veya deniz tuzunu kastediliyor aslında.
Çiğ sebze ve salatalara tuz katmak doğru değil örneğin. Çünkü tüm bitkiler suni gübre ile yetiştirildiği için, sebzeler, tahıllar, meyveler ne yazık ki tuz içeriyor. Rafine edilmiş sofra tuzu turşunun kalitesini, sıcak yemeğin tadını bozuyor. Rafine edilmiş katkılı sofra tuzu veya yapay tuz, bütün katkılı yiyecekler gibi, sağlığa zararlıdır ve doğal tuzun yerini tutamaz.
Sofra tuzuna Sodyum alüminyum silikat ve titanyum dioksit gibi katkı maddeleri ekleniyor. Bunlardan birincisi renklendirici ve nem tutucu olarak görev yapar. Zehirlidir ve katkı maddeleri dahil her türlü maddeye karşı aşırı duyarlılığa neden olabilir. Dünyanın çoğu ülkesinde yasaklanmıştır. Alimünyum bazlı nem tutucuların beyin dokularına yerleşerek öğrenme bozukluğu, zeka geriliği ve felçlere sebep olduğu tespit edilmiştir.
İkincisi ise nano parçacıkları nem tutucu ve beyazlatıcıdır. Bunlarla birlikte iyotlu tuza potasyum iyodür katılmaktadır. Potasyum iyodür çok zararlı bir maddedir ve tek başına troid bezinin dengesizliğine neden olur.
Bakın en kritik bölüm geliyor:
Dünyadaki tuz üretiminin %93-94'ü direkt olarak endüstride kullanılmaktadır. Tuzsuz ne plastik, soda, yumuşatıcılar, deterjanlar, cilalar, ne de yağlar üretilebilmektedir.. Kimyasal ayrıştırma işlemleri için ise sadece NaCl gerekmektedir. Çünkü doğal tuz kristalinin içerdiği diğer elementlerin tümü üretimde sıkıntılara sebep olmakta. Bu elementler rafinasyon sırasında ayıklanıyor ve geriye sadece NaCl kalıyor. Bu işlemler için ayrıştırılan tuz'dan endüstride kullanılmayan %6'lık kısım da ziyan olmasın diye gıda sektörüne aktarılıyor. Üstelik rafinasyon işlemleri sırasında birçok toksik madde tükettiğimiz tuza karışıyor. Mesela ülkemizde başka bir sorun da tuzun elde edildiği yerin temizliği. Örneğin Türkiye'nin büyük oranda tuzunu karşılayan Tuz Gölü maalesef kanalizasyonlar ve kirletici sularla kirlenmiş vaziyette.
Rafine tuzlar ile doğal tuzlar arasında çok büyük farklar var. Rafine tuzun %97.5’i sodyum klorür; geri kalan %2.5’inde iyot ve nem soğurucu kimyasallar var. Başlıca nem soğurucular kalsiyum karbonat, magnezyum karbonat ve Alzheimer hastalığına da yol açtığı söylenen alüminyum hidroksit. Bu kimyasallar tuzun serpilmesini kolaylaştırıyorlar, yani akıcılığını artırıyorlar.
Tuz rafine edilirken işlemi sırasında 650oC sıcaklığa maruz kalıyor ve bu sıcaklık tuzun kimyasal yapısını bozuyor. Rafine tuz birbirinden ayrılmış kristallerden oluşuyor. Bu nedenle metabolize olması için vücudunuzun çok enerji harcaması gerekiyor. Aşırı rafine tuz aldığınızda su molekülleri sodyum klorür molekülünün etrafını sarıyor ve vücudunuz bunu nötralize etmeden hemen sodyum ve klorüre ayrıştırıyor. Bu işin oluşması için hücre içinden su çekilir ve hücreleriniz buruşuyor, bu arada tansiyonunuz da yükseliyor. Her 1 gram fazla sodyum için hücrelerden 23 gram su çekiliyor. Bu durum tansiyonumuzu yükseltirken hücrelerimizi de susuzluktan kurutuyor.
Şiştiniz değil mi?
Ben bunları öğrenince fena halde şiştim örneğin..
Devam edelim.
Ben bunları öğrenince fena halde şiştim örneğin..
Devam edelim.
Vücut rafine tuzu saldırgan bir zehir olarak algıladığı için tüketilen rafine tuzu kendini korumak amacıyla bir an önce atmak istiyor ve bu nedenle de tüketilen aşırı miktarda tuzun süzülmesi ve atılması başta böbreklerimiz olmak üzere tüm boşaltım sistemi üzerinde önemli bir yük ve baskı oluşturuyor. Bu durumda rafine tuz vücudumuzda aşırı su birikimlerine (ödem) sebep oluyor ki kalp yetersizliğine yol açabiliyor. Kadınların en önemli şikâyetlerinden biri olan selülitin temel sebeplerinden biri de yine bu.
Vücuttan atılamayan rafine tuz ise tekrar kristalleşerek direkt olarak eklem ve kemiklerde depolanıyor ki bu artrit, gut gibi değişik türdeki romatizmal hastalıklar ile safra kesesi ve böbrek taşı oluşumlarının önemli sebeplerinden.
Bir de güzel haber :
Sivas, Yozgat,Çankırı, Iğdır,Munzur ve Kastamonu gibi illerimizde tuz mağaraları bulunuyor ve buralardan çıkan kristal kaya tuzları doğal tuz olarak tanımladığımız, doğanın bize hediyesi olan tuzlar. Çankırı Tuz Mağarası yaklaşık 5000 yıldır yararlanıldığı tahmin edilen Türkiye'nin en büyük kaya tuzu rezervlerinin bulunduğu bir yer. Buradaki kaya tuzu yataklarının Hititler zamanından beri kullanıldığı tahmin ediliyor.
Sivas, Yozgat,Çankırı, Iğdır,Munzur ve Kastamonu gibi illerimizde tuz mağaraları bulunuyor ve buralardan çıkan kristal kaya tuzları doğal tuz olarak tanımladığımız, doğanın bize hediyesi olan tuzlar. Çankırı Tuz Mağarası yaklaşık 5000 yıldır yararlanıldığı tahmin edilen Türkiye'nin en büyük kaya tuzu rezervlerinin bulunduğu bir yer. Buradaki kaya tuzu yataklarının Hititler zamanından beri kullanıldığı tahmin ediliyor.
* Himalaya tuzu 250 milyon yılda oluşmuştur.
* İçerisinde 84 tane mineral olduğu kanıtlanmıştır.
* Damarlarda sertleşme yapmaz.
* Kalp, damar, tansiyon ve böbrek hastaları rahatlıkla kullanabilirler.
* Vücut hücrelerinin iç sıvı dengesinin ve sinir sisteminin elektriksel faaliyetini destekler.
* Sağlıklı ya da hasta olan herkes bu tuzu kullanmalı, diğer tuzu hayatından çıkarmalıdır.
*Pembe rengi içindeki demir madeninden kaynaklanmaktadır.
Himalaya tuzu ne yazık ki şu anda diğer tuzların üç beş katı fiyatına satılıyor. Bu nedenle hepimizin kolaylıkla alması mümkün değil.
Ama Sivas, Yozgat, Çankırı, Kastamonu, Iğdır ve Munzur'da bulunan tuz kaynaklarından elde edilen kaya tuzlarından çok daha uygun fiyata tuz tüketebiliriz ve de görüldüğü kadarıyla tüketmek zorundayız.
Standart olarak bu yazıyı yazmadan önce konuyu eşimle paylaştım ve konuyu abarttığımı söyledi. Ben sizden önyargılı olmadan en azından konu üzerinde düşünmenizi rica ediyorum.
Allah ağzınızın tuzunu bozmasın..
* İçerisinde 84 tane mineral olduğu kanıtlanmıştır.
* Damarlarda sertleşme yapmaz.
* Kalp, damar, tansiyon ve böbrek hastaları rahatlıkla kullanabilirler.
* Vücut hücrelerinin iç sıvı dengesinin ve sinir sisteminin elektriksel faaliyetini destekler.
* Sağlıklı ya da hasta olan herkes bu tuzu kullanmalı, diğer tuzu hayatından çıkarmalıdır.
*Pembe rengi içindeki demir madeninden kaynaklanmaktadır.
Himalaya tuzu ne yazık ki şu anda diğer tuzların üç beş katı fiyatına satılıyor. Bu nedenle hepimizin kolaylıkla alması mümkün değil.
Ama Sivas, Yozgat, Çankırı, Kastamonu, Iğdır ve Munzur'da bulunan tuz kaynaklarından elde edilen kaya tuzlarından çok daha uygun fiyata tuz tüketebiliriz ve de görüldüğü kadarıyla tüketmek zorundayız.
Standart olarak bu yazıyı yazmadan önce konuyu eşimle paylaştım ve konuyu abarttığımı söyledi. Ben sizden önyargılı olmadan en azından konu üzerinde düşünmenizi rica ediyorum.
Allah ağzınızın tuzunu bozmasın..
Arkadaşım, elline ve zihnine sağlık. Yazı hakkında eşin beyefendinin yorumuna katılmıyorum. kendisi bence seni anlamak istemiyor. Kısaca kıskanç bir adam o :)
YanıtlaSilKızlara selamlar, en kısa sürede görüşmek ümidi ile.
Murat Kırkan
İyi dileklerinizi eşim beyefendiye ileteceğim.Ben de ailenize ve size sevgiler sunarım.
YanıtlaSilHimalaya tuzu konusunda söylenenler şehir efsanesi mi gerçek mi merak ediyorum. Yoksa yine birileri kendi mavi okyanusunu mu yaratıyor? Mısırözü yağının, soyanın vs'nin süper faydalarının konuşulduğu günler çok uzakta değil, sonra bir öğrendik ki soya ve mısır geniyle en çok oynanan 3-4 besinden biriymiş, birileri bize mısırlarını satmaya çalışıyormuş. Neye inanıp neye inanmayacağımızı bilemiyorum artık.
YanıtlaSilO kadar doğru bir konuya temas ettiniz ki. Allah herkesi para için gözünü karartanlardan korusun.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil