24 Mart 2012 Cumartesi

Yemek İçin Yaşamak ,Yaşamak İçin Yemek...Vedat Milor..


Yemek yemeyi seviyorum.
Hayatımın hiçbir dönemimde zarif ve zayıf biri olmadım. Zaten yazılarımdan da yemeye içmeye, yemek yapmaya olan düşkünlüğümü anlıyorsunuzdur sanıyorum.

Ne yapayım, istediğini de yemezsen hayatın tadı çıkmaz ki..
Her neyse, yemeği sevince yemekten bahsedenleri de ister istemez seviyor insan.

Eskiden bir tek Mehmet Yaşin vardı.
Çıkar, gezer, gezip gördüklerini yazar, gitmişken artık orda Allah ne verdiyse yer, her zamanki soğuk ve ruhsuz tavrıyla, tüm yemeklere “damak çatlatan “ diye yorum yapar, kalkıp giderdi.

Ardından hayatımıza Vedat Milor girdi.
Bir süre önce Ata Demirer ile beraber bir sohbetlerini okumuştum. ”Beraber yemeğe çıktığım kadın salata  yer, onu da bitirmeyip tabağın dibinde çatalla oynarsa benim o kadınla mutlu olmam mümkün değil “demişti. Hatta röportajdan aynen alıntı yapalım.

“Kadın seninle o anı paylaşmalı, sohbet etmeli, yorumlarda bulunmalı. Benim eşim bunları yapıyor.” diyor. İşte buna bayılmıştım. Zira yemeyen içmeyen sadece diyet düşünen biri yaşamasın daha iyi bana göre. Allahtan eşim de bu konuda benimle aynı fikirde , denemeye , farklı tadlar tatmaya , gezmeye ve gezdiği yerlerde mutlaka yerel şeyler yemeğe benim gibi açık da , harmoni içinde yaşayıp gidiyoruz. (Yaşamak için değil yemek için yaşayanlardan olduğum çok mu belli oldu?)

Ben Vedat Milor’un gurmeliğinden, bazı insanların onu  ukala ya da snob olarak değerlendirmesinden, ellerinin titremesinden, yağları çenesinden akıtarak yemesinden  filan bahsetmeyeceğim.
Beni bu yazıyı yazmaya iten iki şey var.

Birincisi, yemek yerken müthiş zevk alması. Program yapmak için değil, gitmiş olmak için gitmiyor, tatmak için tatmıyor, orada gerçekten olmak istediği için oraya gidiyor ve tadını çıkararak bir güzel yiyor.
Diğer neden de şu : Geçenlerde yazdığım Tolga Çevik yazısında belirttiğim  gibi, Vedat Milor’un savaşçı tarafından ve azminden etkilendiğim için yazıyorum bu yazıyı.

Annesi ve babası o beş yaşındayken ayrılmış, babası başkasıyla beraber yaşamaya başlayınca annesi bunalıma girmiş, Vedat Milor bunun üzerine babaanne ve dedesiyle yaşamaya başlamış. Onlar ölünce Galatasaray Lisesine yatılı olarak gitmiş.  Ardından benim de bir şekilde mezun olmayı başarabildiğim  Boğaziçi Ekonomi bölümünü şeref derecesiyle tamamlamış. Arkasından CV , London School of Economics, Berkeley Üniversitesi, Dünya Bankası, Brown Üniversitesi, Princeton Üniversitesi, Georgia Teknoloji Enstitüsü,Koç Üniversitesi şeklinde devam ediyor.

Yani CV çok ama çok dolu ve şık.  Vedat Bey , bütün hafta nerdeyse aç oturup, haftada bir defa mutlaka “iyi yemek” yemiş. Radyo alamamış , ama ayda bir  Fransa’da iyi lokantalara gidip yemek yemiş.(bursundan ayırarak)  Yemek ve şarap konusu hep kalbindeymiş ama babası onun istediklerini yapmasına ve yüreğinin sesini dinlemesine izin vermemiş.
Fakat tüm yapması gerekenleri yapıp, başarması gerekenleri başarmış ve sonunda aklında kalanları  yapmaya karar vermiş. Hatta bana sorarsanız iyi bile olmuş, bence tüm birikimleri, yaşadıkları, yaptıkları, başardıkları , onun bugün Türkiye’de “duayen gurme” olmasını ve bir akım yaratmasını sağlamış.

Belki de Türkiye’de de Michelin yıldızlı bir lokanta açılır da, Vedat Bey’den orayı izler ve sonunda da gidebilme şansı yakalarız ne dersiniz?
Not : Programlarından samimiyeti nedeniyle en sevdiğim bölümün linki ekte, belki göz atmak istersiniz.

http://www.youtube.com/watch?v=gcgVdlMQq3A


2 yorum:

  1. A be güzel kuzen, çakma gurme Çağlar Şahin için de bir yazı yazarsın? :Pp

    YanıtlaSil
  2. Ya yazarım tabii de, CV yeterli değil..Şaka bir yana , beni etkileyen kendisinin burs paralarından ayırarak bu yönünü gelişirmesi , yani bazı günler aç kalmayı göze alıp , sonra gidip özel yemekler yemesi,zamanı gelince de kendini bu konuya adamasıydı.Oysa sen 30 yaşına gelip , kendi paranla yemek yiyorsun.Aynı değil..:))

    YanıtlaSil

İlginizi Çekebilir;

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...