28 Nisan 2012 Cumartesi

Kaybettiğimiz Aslında Hayatımızın Işığı Değil Mi?


Ofisimde beraber çalıştığım arkadaşlarımdan birinin kardeşi bu akşam evleniyor.
Bir çalışma arkadaşım da bu yaz.

Yani ofiste gelinlik, düdüklü tencere, gelin başı, düğün salonu konuları en trendy konular şu an..
Yaşı 40 olan  ve 15 senelik evli bir kadın , üstelik kadınlık genlerinin “süslenme, moda trendlerine uygun giyinme, düğün, nişan, kına gibi sosyal oluşumlardan zevk alma” bölümleriyle oynanmış biri olarak, sanırım arkadaşlara hayatı zaman zaman zindan ediyorum.

Zira gelinin güzel olmaması ve düğünün çok beğenilmemesi gerektiğine, evlenirken evin tüm eşyalarının tam olmamasının doğru olduğuna inanan bir yapım var.
Bence gelin çok güzel olursa nazar değer..

Düğün güzel olsa ne yazar,olmasa ne yazar. Önemli olan o salonda geçirilen  iki saat değil, sonrasında inşallah beraber geçirilecek 50 yıldır.
Evlenirken tüm eşyalar tam olsun diye, taraflar tarafından uzun uzun düşünülüp beraber keyifle seçilmeden, sırf evde olması gerektiği mantığıyla alınan ev eşyalarının fonksiyonel olmayacağını düşünürüm.

Bu konulara nereden geldik diyeceksiniz.
Geçen akşam gençlerle sohbet ediyorduk. Ata Demirer ‘in, Demet Akalın’ın düğünlerinden konuştuk. Aynı anda Burcu Kara ve Buğra Gülsoy ‘un boşanmalarından da. Daha 10 aylık evlilermiş. Çok yazık.



Sonra bu hafta Murat Ünalmış ve Birce Akalay diye bir çift boşanmış. Tanımıyorum ama ikisi de aynı dizide oynuyorlarmış. Onlar evleneli de  henüz bir yıl olmamış.
Perşembe günü cep telefonuma not aldım. Kendi kendime, “ünlülerin evlilik kurumunu oyuncağa çevirmesi, pat diye evlenip, küt diye ayrılması konusunu ilk yazımda işleyeyim bari” dedim.

Ve dün sabah gazeteyi elime aldığımda ne gördüm sizce?
Daha önce, yani evlendiklerinde eleştirdiğim ve hatta haklarında yazı da yazdığım çift olan, 1 Temmuz 2011 de evlenen Ali Taran ve Ayşe Özyılmazel çifti şiddetli geçimsizlik nedeniyle dün tek celsede boşanmışlar.

Her evlilik özeldir ve mutlaka kendi içinde bir dinamiği vardır, dolayısıyla onları diğer insanlar gibi yaş farkı, ölmüş eşi vb gibi şeylerle yargılamak değil niyetim.
Ama neredeyse elimizde olumlu örnek yok. Tek tek saymak istemiyorum ama 2011-2012 yıllarında boşanan ünlü sayısı, toplam Cumhuriyet tarihi ünlülerinin boşanma sayısını sollar.

Çünkü bu çiftler, ünlü oldukları ve hayatlarının büyük bölümünü kameralar önünde yaşadıkları için ayrılıklarını da, ilişkilerinin sorunlarını da kamera önünde yaşıyorlar.
Anlayamadığım şu :

Zaten bu insanların işleri çok zor, geceleri gündüzleri yok ..Hayatlarını toplumun önünde yaşıyorlar, rahatça sokağa çıkıp yürüyemiyorlar ..Bazıları hayranlarını evlilikleri nedeniyle kaybetmek istemiyor, bazılarına evlilik sorumluluğu zor geliyor. Düzensiz hayatları ya da yaşadıkları hayatın koşulları eşlerini aldatmaya zemin hazırlıyor. Bilemiyorum.


Peki neden bu ısrar?

Evlenmek zorundalar mı? Evlenirken, evlilikten ne bekliyorlarmış?
Evlilik kurumu bu kadar örselenmeye değer bir kurum mudur?

Birbirlerinin arkalarından söyledikleri onca laftan dolayı çocuklarına karşı mahcup olmuyorlar mı?
Kendilerinin gençler ve hayranları için rol model olduklarının farkında değiller mi?

Yoksa bu kişiler için evlilik Kim Kardashian örneğinde olduğu gibi sadece paralarına para katmak için kurguladıkları filmin bir parçası mı?
Niyetleri Kim Kardashian örneğinde olduğu gibi muhteşem bir düğün yapıp, düğün foto ve görüntülerinin telif haklarını milyon dolarlara satıp, hem kendinin, hem de basketçi eşinin isimlerinin reklam değerini kat be kat artırıp 72 günde boşanmak mı?

Bilemiyorum, ama artık, halk tarafından ünlülerin düğün haberinin çıktığı gün boşanma için kronometrenin çalıştırılmaya başladığını tahmin ediyorum.
Anonim bir düşünür boşanma için demiş ki : Boşanma sürekli arıza veren trafonun kaldırılmasıdır. Yerine yenisinin gerekip gerekmediği hususu ise ihtiyaç duyulan elektrik miktarı ile doğru orantılıdır.
Hayatımızı aydınlatan ışıkların hiç sönmemesi dileğiyle..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İlginizi Çekebilir;

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...