Viyana’da sokaklarda dolaşırken
kendimi çıplak gibi hissettim.
Neden diyeceksiniz..
Eğer benim kocam gibi bir kocanız
varsa, hayatta bir çok konuda hazırlıklı olmalısınız. Mesela hazırladığınız
bavulun yarısının, içinde ne olduğuna bakılmasızın evde yere dökülmesine ve geri
kalan eşyaların sizinle tatile gelmesine..
Bu nedenle korkumdan yanıma
minimum şey almaya çalışıyorum. Ki , 7 günlük tura iki kişi tek bir bavul bile denmeyecek
çantayla çıktığımız halde, yine de dediğini bırakmadı. Bundan sonra herkes kendi
sırt çantasını alsınmış, herkes kendi çantasını taşısınmış, vb vb..
Bu koşullar altında yanıma fular
alabilmiş olmamı herhalde beklemiyorsunuz. Ancak Viyana’da fularsız dolaşmak, her yaş
grubu ve her cinsiyet için çıplak gezmekle eşdeğer gördüğüm kadarıyla. Bebek arabasında oturan 1 yaşında erkek çocuklarda
dahi. Ve gerçekten çok sevimli duruyordu. Ben de gelince hemen kızlarıma durumu anlattım,
tarz yapın dedim ama, bakalım beni dinleyecekler mi?
Ama en azından ben, bundan sonra fularlı bir dönem yaşamaya karar verdim kendi adıma..
Haa, eşimle ilgili diğer bir konu da şu :
Eşimle çıkılacak yurt dışı gezisine katılmak için kondüsyon tutmakla, dekatlona katılmak için kondüsyon tutmak arasında çok fark olduğunu düşünmüyorum. Hatta kendisi bu gezimizde,kendisi ilişkimizi yeniden gözden geçirmek istediğini, benim günde 20 km civarında yürüdükten sonra hararet yaptığımı, bunun yaşlandığımı gösterdiğini ve yeni modelle değiştirilmemin zamanının da geldiğini ima etti.
Neyse.
Gelecekte genetik mühendislerinin işi çok zor olacak. Etrafıma
baktığımda, aynı ırktan iki kişinin evli ya da beraber olduğunu nerdeyse
göremedim. Sarı ırktan biri beyaz biriyle, beyaz biri Hintliyle, Hintli
zenciyle, vb vb vb. Tamam, melez bebekler çok şirin oluyor da, hakikaten
genetikçiler için ileride hastalıklara çare bulmak çok çok komplike olacak, genler
feci şekilde birbirine karışmış, konu bu gezide net olarak oturdu kafamda..
Bilirsiniz, bu yaban ellerde
heykel kültürü çok gelişmiştir. Her meydanda, binaların üstünde, kiliselerde
, büyük binaların cephesinde, her yerinde heykeller vardır.Aslında bence görüntüyü
oldukça zenginleştiren bir unsur heykel. Dini motifler içeren heykelleri bir
kenara koyarsak, genelde kahramanlık motifleri içeren heykeller göze çarpıyor. Şöyle
heybetli bir atın üstünde, elinde mızrak, başında miğfer filan.Bir an düşündüm. Bundan beş on yüzyıl sonra heykeller nasıl olacak diye.
Elinde I phone ya da I pad olan,
üstü açık arabada giden erkek motifinden başka bir şey oluşmadı kafamda..
Ya da saçları maşalı, platform
topuklu ayakkabılı, dar kotlu genç kızlar..Yani kimin heykeli olduğu bile anlaşılamayacak kadar taklit doluyuz ve prototipiz aslında.
Bir sonraki yazıda devam edelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder