14 Nisan 2012 Cumartesi

Viyana, Bratislava,Budapeşte 5

2 gün ayırmaya gerek yokmuş Bratislava'ya, ama biz cahillikten ayırmışız, bir sonraki durağımız olan Budapeşte'ye trene binerek intikal ettik.

Bu yaban ellerin trenleri de bir başka. Bilet alırken biletin belirli gün aralığında kullanılabilen ve koltuk numarası da içermeyen biletler olduğunu gördük.

Netekim bindiğimiz kompartımana bizden sonra binen İngilizler, oturduğumuz yerlerin onlara ait olduğunu iddia ettiler. Biz de ezik bir şekilde kalktık. Ben bir ara uyumuşum. Uyandığımda baktım İngilizcem düzelmiş. Uyurken yanımda bağıra çağıra konuşan İngilizlerden bilinç altıma ciddi bir birikim oluşmuş. Kendimi İtalyanca TV kanalı seyrederken uyuyakalan ve bu sayede İtalyanca öğrenen Yalan Dünya'daki anneye benzettim :)

3  saatlik bir tren yolculuğunun ardından Budapeşte'ye vardık. Budapeşte insanları bize daha çok benziyor. Nedense kendimi orda daha az yabancı hissettim. İnsanlar da daha koyu renkli, kısa boylu ve tıknaz. Yeraltı geçitleri  filan tam ülkemdeki gibi yer yer çiş kokuyordu. "Oh" dedim kendi kendime , "Sanırım yuvama döndüm."

Gezdiğim 3 başkent içinde görsel olarak en etkileyici olan bence Budapeşte. Tarih, doğa hepsi birden göz dolduruyor. Özellikle gece manzara çok etkileyici.


Ben Süleyman'ın yerine olsam, taaa kalkıp buraya gelsem, Budin'i alsam, hayatta geri dönmezdim. Herhalde Osmanlı bir gün buraları kaybedeceğini hiç düşünmemiş. Masal şehir gibi bir şehir. Mevsim de şansımıza tam gezmek için uygun bir mevsimdi.

Burada gezerken gözüme kırmızı pantolon konusu takıldı. Viyana'da fular neyse, burada da kadınlar için kırmızı pantolon oydu. Hayır, boyum kilom tutsa ben de giyeceğim de, yakışmaz biliyorum. O nedenle bu konuda bir fular tarzı "giyeceğim" kararı alamadım.

Sokakta gezen insanlara dikkat ettim. Alışverişe çıkan kadınların elinde poşet ya da bez torba yok. Bizim piknik sepeti tabir ettiğimiz hasır sepetler var. Bu da çok hoşuma gitti. Sepet bizim toplum olarak günlük hayatımızda kullandığımız bir obje değil çünkü.

Tarihi eserlerden Basilica'yı gezerken, Ayasofya 'nın nasıl muazzam bir eser olduğunu bir kez daha anladım. Geçen sene en az 3 kere gittim, ama ilk fırsatta yeniden gideceğim, aklıma koydum.

Budapeşte'de şehre hakim manzaradaki sarayı gezerken, yeni evlenmiş çekik gözlü bir çift gördüm. Üzerlerinde gelinlik ve damatlıkları vardı. Yanlarında da aileleri ...Ve ayaküstü yemek yiyorlardı. Bir Eyüp Sultan konsepti burada da yakalanmıştı. Demek ki her yerde böyle bu işler. Hatta "Düğünde yemek vermek sünnettir ." anlayışıyla sanırım yemek yiyorlardı.

Eskiden yıllar önce hatırlıyorum, Cihangir'de bir arkadaşıma giderken görmüştüm, Spar süpermarket açılmıştı Cihangir'de. En az 15 sene önce..Sonra tutunamadı ve kapandı. Ancak her 3 gezdiğim ülkede de, etraf Spar ile doluydu. Bakalım Türkiye'de tekrar şanslarını deneyecekler mi?

Tatil güzeldi, gezdik gördük, çocuklarımızı özledik, ama ayrı kalmayı öğrendik. Aslında sağlıklı sürdürmemiz gereken ilişkilerimiz olduğunu, ama çocuklardan dolayı eşlerimizi ne kadar ihmal ettiğimizi anladık. Her sene kısa bir süre de olsa, sadece birbirimize vakit ayırmak gerektiğini yeniden müşahede ettik. Anneanneler olmasa hayatın ne kadar zor olduğunu biliyorduk, yeniden farkettik. (Annem çok sağol) İş yerindeyken, çok büyük sorun olduğunu düşündüğümüz  ve dert ettiğimiz konuların aslında uzaktan bakınca  ne kadar boş konular olduğunu idrak ettik.

Sonuç olarak güzeldi ama bitti.

Yeni bir gezi programında buluşmak üzere..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İlginizi Çekebilir;

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...