Bratislava'da kalmıştık.
Burası çok yeni bir başkent. Slovakya-Çek
Cumhuriyeti ayrılmasından sonra
Slovakya’nın başkenti olmuş. Bu nedenle doğa ve şehir ne kadar güzel olsa da,
başkent olmanın getirdiği kültürel ve sosyal birikimi ben burada göremedim.
Tuna nehri bence çok etkileyici, ama
Viyana, nehri şehir dışına atmış, Bratislava ve Budapeşte gibi etinden sütünden
yararlanmayı becerememiş.
Bratislava'da Tuna önemli bir
motif. Tepede Bratislava kalesi var, kaleden şehrin manzarası muhteşem. Kalenin
içinde müze olduğunu söylediler. 2.5 EUR luk biletler alarak müzeyi gezmeye
girdik.
Müze denen yer nasıl bir yer
biliyor musunuz? Görseniz inanamazsınız, toplam iki odadan oluşuyor, 5-6 tane
taş, 8-10 tane eski para, 3-5 tane ziynet eşyası, oldu sana müze.
Biz Türkiye'de alışmışız, Efes 'i
görmeye, Ayasofya 'yı gezmeye, Sultanahmet'i kanıksamaya, Topkapı'yı gezerken bitirememeye
.. Biz normal müzeciliğin, tarihi eserin, tarihin bu olduğunu sanıyoruz. Oysa
adamlar, bizim müzelerimizin bir odasında yer alacak malzemeyle müze kurmuşlar.
Yani her zamanki gibi, elimizdeki zenginliğin farkında değiliz ve
kullanamıyoruz. Yani orayı gezerken duygularım orayı beğenmek yerine, sahip
olduklarımızın ne kadar değerli olduğunu fark ederek sevinmek, ama yanlış
kullanımımıza da üzülmek oldu.(20 TL vererek aldığımız Müze Kartlarla gezdiğimiz müzeleri düşününce şu an aklım
almıyor.)
4 Nisan 1945 'te Bratislava
kurtulmuş. Biz de tesadüfen o gün ordaydık. Meydanda tören yapılacaktı, bando filan
geldi, biz de seyredelim dedik. Başbakan, bakanlar, belediye başkanı gibi tüm
protokol geldi, ne koruma, ne polis, ne güvenlik, ortada hiçbir şey yoktu.
Protokole 20 m uzakta, arada
herhangi bir bariyer olmaksızın töreni izledik. O sırada, ülkemizde bize nasıl
potansiyel suçlu ya da potansiyel katil diye yaklaşıldığını düşündüm, huzurum kaçtı. Öyle bir tören burada yapılacak
olsaydı, bizim o meydanda olma şansımız dahi olmazdı da, olabilsek de, tahmin
edebileceğiniz yerimize kadar kontrolden x-raydan filan geçerdik.
Farkında olmadan tam da Paskalya döneminde
gitmişiz. Bütün meydanlarda paskalyaya yönelik hediyelik eşya standları vardı. İnanın
yumurta görmekten içim sıkıldı.Bir süre yumurta yiyemeyecekmişim gibi geliyor. Her
taraf yumurta ve tavşan ile doluydu.
Meydanda bir kilise vardı.Hangi
saatte oradan geçersek geçelim, önünde kuyruk vardı. Önce burs , yardım vb dağıtma kuyruğu olduğunu
sandık. Ama gece geç saatte bile ve her yaştan insanı kuyrukta görünce, merak
edip sorduk. Genç çocuk :
- Paskalya gelmek üzere, paskalya
olmadan günah çıkarmamız lazım,o nedenle herkes kuyruk bekliyor, hadi siz de
gelin ..
diye cevap verdi.Viyana'da Stephanplatz gibi ünlü kiliseler varken içleri bomboştu. Oysa gördük ki, Bratislava'da halk çok dindar, bu nedenle kitap ehli kesmiştir diyerek rahatlıkla et yiyebildik .
Umarım sıkılmadınız, çünkü daha devamı var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder