Biliyorsunuz yeni nesil yöneticilik anlayışında şunu yapın bunu yapın yok, daha çok neyi nasıl yaparız şeklinde konuşmamız gerekiyor çalışma arkadaşlarımızla.
Yani gidin balık tutun değil, hangi gölde hangi yemi kullanırsak ne cins balık tutarsak karnımı daha çok doyar ya da balık lezzetli olur modelinde bir yaklaşım hakim.
Tabii modalar trendler bir yana, hem iş tecrübenizin daha fazla olması, hem de onlara göre bayağı bayağı yaşlı olmanız nedeniyle, onlara daha fazla koçluk yapma şansımız oluyor.
Ama ben kendimi bildim bileli çalışma arkadaşlarımla yakın olmayı seçen biri oldum.
Tüm çalıştığım yerlerde, benim ya da çalışanlarımın ilk gününde onlara mutlaka şunu derim: Burada eşimizden,sevgilimizden, annemizden, babamızdan ya da çocuklarımızdan çok birbirimizi görüyoruz. Burada huzurlu olmazsak, vaktimizi keyifle geçirmezsek, hayat bize zindan olur. Eğer mutlu olursak iş de olur, mutsuz olursak, başarılı da huzurlu da olamayız. Kavga, dövüş, tartışma istemem. Bu gemiyi hep beraber yüzdüreceğiz. Gemi herhangi bir yerinden su alırsa hiçbirimiz kurtulamaz, hep beraber batarız.
Neyse giriş bölümü uzun oldu ama, artık konuya girelim.
Bu sene yılbaşından bir kaç gün önce bir arkadaşımı yanıma çağırdım. Çok beğendiğim, takdir ettiğim, kişiliğiyle, pozitifliğiyle ve çalışma sistematiğiyle her zaman yanında olacağım bir arkadaşım.
Ancak kendisi, kendisine gereken vakti ayırmıyor. Kendine bir hayat kurmuyor. Yapmayı sevdiği bir uğraş bulmasını, hayatına birisini sokmasını, bunları nasıl yapacağına dair düşünmesini ve bana yılbaşından sonra ilk günlerde söylemesini, beraber bir aksiyon planı hazırlamamızı söyledim.
İşi konusunda son derece dakik olan kendisi Mayıs sonu itibarıyla hala bana projesini sunmadı.
Diğer bir arkadaşım ise orta kademe yönetici olmuş, işinde tecrübeli, ama onun da bir eksiği var. Araba kullanamıyor. Çok korkuyormuş. Arabanın direksiyonuna dahi oturmuyor. Bir yere gidilmesi gerektiğinde, ofisimizin arabası kapıda duruyor, ama o alıp gidemiyor, kendisine şöförlük yapıyoruz.
Diğer diğer arkadaşım ise üniversiteyi bitirmiş, master'ını yapmış, bu yaz inşallah sevdiği adamla evlenecek, hem akıllı, hem güzel, hem oturaklı , hem sevimli.
Ama onda da kusur aynı. O da araba kullanamıyor.
Onlara dedim.
-X şarkıcı, ,Y oyuncu, (bu kişiler genelde medyada belirli zekalarıyla anılan kişiler, benim arkadaşlar kimi dediğimi anladılar) bile araba kullanıyor, siz mi kullanamayacaksınız?"
Henüz ilerleme kaydedemedim. (Oysa bir önceki işyerimde bir çalışma arkadaşımı bu gaz ile kandırmıştım, kendisi bayağı bayağı şoför oldu şu an.)
-X şarkıcı, ,Y oyuncu, (bu kişiler genelde medyada belirli zekalarıyla anılan kişiler, benim arkadaşlar kimi dediğimi anladılar) bile araba kullanıyor, siz mi kullanamayacaksınız?"
Henüz ilerleme kaydedemedim. (Oysa bir önceki işyerimde bir çalışma arkadaşımı bu gaz ile kandırmıştım, kendisi bayağı bayağı şoför oldu şu an.)
Özgür olmak için, bağımsız bir kadın olabilmek için bunu yapmaları lazım. Evlerinde ya da işlerinde kapıda arabalar duruyor, onlar kullanmıyor, olacak iş mi sizce?
Biri dışında diğerleri kedi sevmiyorlardı, ama en azından benim yüzümden katlanmayı öğrendiler, bu da kişisel gelişim projemin bir parçasıydı :)
Bugün ilk yarı performans değerlendirme döneminin yaklaştığını konuşuyorduk beraber.
Dedim ki onlara, "Size yılbaşında verdiğim hedefler henüz gerçekleştirilmedi, hala hayatına dair planını alamadım, diğer ikiniz de hala araba kullanmıyorsunuz."
Kedilerden korkmamak ve hatta sevmeye çalışmak konusunda hedef/ gerçekleştirme %90 lara geldi, o kalemde sorunumuz yok.
Aramıza yeni katılan bir erkek arkadaşımız var.
Hem hayal ettiği işe girmiş,hem nişanlanmış, hem araba kullanıyor, hem de kedilerle bir sorunu yok:))
Sanırım performans değerlendirme dönemi en kolay onun için geçecek :))
Allahım bu yöneticilik ne zor işmiş...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder