Geçen hafta Twitter’ da takipçisi olduğum Mirgün Cabas
‘ın bir Tweet’ini gördüm. Ünlü çanta markası Louis Vuitton‘un bavul hazırlama
tekniği ile ilgili yayınladığı bir bilgilendirme yazısını içeriyordu.
Bundan yıllar önce, işten ayrıldığım için şu an itibarıyla
yüzyıllar önce bir eğitime gitmiştim. Sunum becerilerini içeren bir eğitimdi. Bizden
tam 10 dakika sürecek bir sunum istemişlerdi.Ben en hakim olduğum ikiz annesi
olmak konusunu seçmiştim.
Sınıfta bavul hazırlama konusunu seçen bir arkadaş
vardı ve bana konu olarak çok ilginç gelmişti, taa ki eşim bu konunun sunumlarda
kullanılan en klasik konulardan biri olduğunu söyleyene kadar.
Bugün tatilin son günü. Bu nedenle bavul konusu trendy
bir konu benim için. İki kız ve ben, toplam 3 kişi, çamaşır makinesi olmayan
bir eve 10 günlüğüne tatile, üstelik kontrol mekanizması olan baba motifi
olmaksızın gidince, işin suyu çıkıvermiş.
Bunu gelirken değil de dönerken anlamam ayrı bir
safdillik ama neyse o konuya hiç girmeyelim.
Eşimin her zaman dediği ve her zaman da haklı çıktığı
gibi dünya kadar eşya almışız. Kaldığımız yerin otel olmaması ve banyo
havlusunun dahi götürülmesi gerekliliği belki bir ihtimal bahane olarak kabule
edilebilir ancak yine de dönerken eşyaların bir türlü bavula sığmak istememesi
ile bana geldiler.
Hatta uçağa binerken bir an ağırlık hakkımızı aşacağız
diye endişelendim ama neyse endişem boşunaymış.
Arkadaşımın kızıyla Dalaman’da buluşup bir anda 3
çocuk sahibi olunca bagaj hakkımız artıverdi.
Hangi konuya gelmek istediğimi merak ediyorsunuz
sanırım.
Tatil eğer deniz kıyısındaysa günün yaklaşık 10 saati
mayo, şort ve tişört ile geçiyor. Hatta pareo ile. Buradan yola çıkarak 10
günlük bir tatil için 5 tişört, 3 şort, bir terlik ve 5-6 iç çamaşırı
gerekirken, 10 tişort, 8 elbise, 36 kilot, 78 fanila, sayısız ve bir kütüphane kitapla yola çıkarsanız
çantalar tatili keyif değil eziyet haline getiren bir unsur oluveriyor.
Yaşarken ihtiyaç duyduklarımız eşyaların bize hizmet
etmesi gerekirken, farkında olmadan biz insanlar eşyalarımızın, sahip
olduklarımızın kölesi oluyoruz.
Yıllar önce bir arkadaşımın çok sevdiği üniversite
hocasıyla ilgili bir hikaye dinlemiştim.
Bu hoca, 1 haftalık tatile çıkarken üstüne bir tişört,
altına bir şort geçirir, akşamları bunları elinde yıkarmış. Tatilden döneceği
son gün, en yakındaki bir dükkandan yeni bir şort ve tişört alır, eskileri çöpe
atar ve hayatına devam edermiş.
Eeee, işte adam boşuna öğretim üyesi olmamış, herkese
öğreteceği bir şeyleri var.
Ya da bir Türk kadını olarak çok klasik bir şekilde
yazımı kapatayım.
”Ben bilmem beyim bilir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder