12 Temmuz 2012 Perşembe

Denizcilerin ve Denizin Tek Taşı : Deniz Fenerleri


Dün evdeyken gözüm televizyona takıldı, TRT Belgesel kanalında deniz fenerleriyle ilgili bir belgesel vardı.

Oldum olayı bayılırım deniz fenerlerine. Çok özel yapılar olduklarını düşünürüm.

Herhangi bir trafik işaretinin olmadığı, tehlikeli noktaları, geçitleri, dönemeçleri, yakın şehirleri ve kasabaları, demiryolu geçitlerini, toprak kaymalarını işaret eden levhaların bulunmadığı bir karayolu düşünebilir misiniz?

Karayollarında bu tür uyarıcı, rehberlik edici işaretlerin var olmasının gerektiği gibi denizdeki vasıtalara yol gösterecek, tehlikeleri belirtecek bir deniz fenerinin varlığı da şarttır. Deniz fenerinin ışığı, denizcilere limanın girişini aydınlatır. Denizde bulundukları yeri, yakın sahilin durumunu belirtir. Onları, kayalıklar, sığ geçitler ve benzeri tehlikelere karşı uyarır.



Dünyanın en ünlü feneri, dünyanın yedi harikasından biri olan ve Mısır’da bulunan İskenderiye Feneridir. Ünlü Bilgin Arşimet bu kuleye metalik çukur aynalar monte etmiş olup bu nedenle yaklaşık 50 km görüş alanı sağlanmıştır. Bu muazzam eser 14. Yüzyılda bir depremde yıkılmıştır.


Dünyanın  en eski fenerinin ise Çanakkale’de MÖ 7.yüzyılda o zamanki adıyla Sigeum Burnunda yapıldığına dair kayıtlara rastlanmıştır.
Roma imparatorluğunun çöküşü ardından, denizlerdeki denetimin yok olması deniz ticaret yollarındaki güveni ortadan kaldırmış, denizaşırı ticarette önemli bir daralma meydana gelmiştir. Antik çağdan beri çalışmakta olan birçok deniz feneri Ortaçağda bakımsızlık yüzünde harap olmuştur.



Üzerinde odun veya kömür ateşi yakılan çok sayıda fener 17. ve 18. yüzyıllar boyunca Avrupa kıyılarındaki değişik yerlere inşa edilmiştir. 19.cu yüzyılda deniz ticaretinin yoğunlaşmasıyla birlikte, çok sayıda deniz feneri inşa edilmiştir.



Bugün dünyada çeşitli ülkelerde toplam olarak 25.000 kadar deniz feneri olduğu söylenmektedir. Günümüzde yapılan deniz fenerleri, birkaç bölümden meydana gelmektedir.



Bu bölümler; fener, fenerin işletilmesini sağlayan dış bölüm, yakıt anbarı, sarnıç, depolar, fenerci odası, diğer oturma bölümleri.

Deniz fenerlerinde ilk zamanlarda ateş, reçineli odunlar veya madensel yağlar yakılarak ışık vermeleri sağlanıyordu. Daha sonra deniz fenerleri hafif madenden yapılarak içlerinde ışığı güçlendirmek için, ayna ve mercek bulunup kullanıldı.

Günümüzde son zamanlarda, otomatik deniz fenerleri de yapılmıştır. Bunlardan bazısı dışarıdan kumandalıdır. Deniz kıyısından idare edilerek yanıp söndürülebilir. Bazısı da doğrudan doğruya şamandıra üzerinde bulunur. 

Tamamen otomatik olup, bunların özel bölümünde bulunan bir maden, sabahleyin güneş doğunca sıcaklığın etkisiyle genişler ve otomatik olarak feneri söndürür. Akşam güneş batınca veya sisli ve çok bulutlu havalarda maden küçülerek, bir sübapı açar. Böylece fenerin yanmasını sağlar.

Fenerlerden kimisinin ışığı sürekli yanar.

Bazısının ise, yanıp söner. Bu yanıp sönenler de iki çeşittir. Birincisinde fenerlerin yanık ve sönük olduğu müddetler birbirine eşittir. İkincisinde fenerin sönük olduğu süre, yanık olduğu süreden daha uzundur.

Üçüncü uygulama sınıfına giren bir başka fener çeşidi daha vardır ki, bu fenerde, ışık, karanlık devreden sonra, ard arda birkaç defa yanıp söner. Özel olarak, yanyana bulunan deniz fenerlerinin, ayrı ayrı şekillerde ışık vermesi sağlanır. Bu şekilde gemiciler, ışığın biçimine bakmak suretiyle feneri tanırlar. Bugüne kadar tüm fenerlerin aynı ışığı verdiklerini düşünürdüm. Oysa denizcilerin nerede olduklarını anlayabilmeleri için her fener birbirinden farklı çakıyormuş. Denizciler de ellerindeki listeden nerede olduklarını anlayabiliyorlarmış.

Belgeselde benim en fazla dikkatimi çeken konu şu oldu. Türkiye’de fenerlerin bakımı ailelerde babadan oğula geçmekte. Bu hep böyle olmuş. Ancak fenerler genellikle şehir merkezlerinin uzağında, ıssız yerlerde olduğundan, belgeselde konuşan tüm fener bekçilerinin ve eşlerinin, yalnızlıktan dem vurduklarını gördüm. Bazıları çocuklarını okutacak okul bile bulamadıklarından karı koca yalnız yaşamışlar, çocukları büyüklerine bırakmışlar.

Bir görevli erken yaşta ölünce eşi devlete başvurarak işin kendisine verilmesini istemiş. Hanımefendi kızlarını da burada yetiştirmiş. Şimdi yetişkin olan kızlarından birinin konuşmasında da ana motif yalnızlıktı.

Bugün teknolojiden dolayı deniz fenerleri eski işlevselliğini taşımasa da varlıklarını sürdürmekte.

Örneğin Bozcaada’da her akşam gün batımında Polente feneri dolar taşar, yalnızlık yoktur orada tam tersine kalabalık vardır.

Kumluca’daki Gelidonya Feneri ise o muhteşem manzarasıyla bize Özgür Kız karakterini kazandırmıştır.

İstanbul Yeşilköy’deki fener ise hem Ulaştırma Bakanı’nın özel misafirhanesi olarak hizmet etmekte, hem de çok pahalı bir balık lokantası olarak faaliyetine devam etmektedir.

Hangimiz Özgürlük Heykeli’nin olmadığı bir New York düşünebiliriz ki?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İlginizi Çekebilir;

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...