Dün evdeyken gözüm televizyona takıldı, TRT Belgesel
kanalında deniz fenerleriyle ilgili bir belgesel vardı.
Oldum olayı bayılırım deniz fenerlerine. Çok özel
yapılar olduklarını düşünürüm.
Herhangi bir trafik işaretinin olmadığı, tehlikeli noktaları, geçitleri, dönemeçleri, yakın şehirleri ve kasabaları, demiryolu
geçitlerini, toprak kaymalarını işaret eden levhaların bulunmadığı bir karayolu
düşünebilir misiniz?
Karayollarında bu tür uyarıcı, rehberlik
edici işaretlerin var olmasının gerektiği gibi denizdeki vasıtalara yol
gösterecek, tehlikeleri belirtecek bir deniz fenerinin varlığı da şarttır. Deniz
fenerinin ışığı, denizcilere limanın girişini aydınlatır. Denizde bulundukları
yeri, yakın sahilin durumunu belirtir. Onları, kayalıklar, sığ geçitler ve
benzeri tehlikelere karşı uyarır.
Dünyanın en ünlü feneri, dünyanın yedi harikasından biri olan ve Mısır’da
bulunan İskenderiye Feneridir. Ünlü Bilgin Arşimet bu kuleye metalik çukur
aynalar monte etmiş olup bu nedenle yaklaşık 50 km görüş alanı sağlanmıştır. Bu
muazzam eser 14. Yüzyılda bir depremde yıkılmıştır.
Dünyanın en eski fenerinin ise Çanakkale’de MÖ 7.yüzyılda o zamanki adıyla Sigeum Burnunda yapıldığına dair kayıtlara rastlanmıştır.
Roma imparatorluğunun
çöküşü ardından, denizlerdeki denetimin yok olması deniz ticaret yollarındaki
güveni ortadan kaldırmış, denizaşırı ticarette önemli bir daralma meydana
gelmiştir. Antik çağdan beri çalışmakta olan birçok deniz feneri Ortaçağda
bakımsızlık yüzünde harap olmuştur.
Üzerinde odun veya
kömür ateşi yakılan çok sayıda fener 17. ve 18. yüzyıllar boyunca Avrupa
kıyılarındaki değişik yerlere inşa edilmiştir. 19.cu yüzyılda deniz
ticaretinin yoğunlaşmasıyla birlikte, çok sayıda deniz feneri inşa edilmiştir.
Bugün dünyada çeşitli ülkelerde toplam olarak 25.000
kadar deniz feneri olduğu söylenmektedir. Günümüzde yapılan deniz fenerleri,
birkaç bölümden meydana gelmektedir.
Bu
bölümler; fener, fenerin işletilmesini sağlayan dış bölüm, yakıt anbarı,
sarnıç, depolar, fenerci odası, diğer oturma bölümleri.
Deniz fenerlerinde ilk zamanlarda ateş, reçineli
odunlar veya madensel yağlar yakılarak ışık vermeleri sağlanıyordu. Daha sonra
deniz fenerleri hafif madenden yapılarak içlerinde ışığı güçlendirmek için, ayna
ve mercek bulunup kullanıldı.
Günümüzde son zamanlarda,
otomatik deniz fenerleri de yapılmıştır. Bunlardan bazısı dışarıdan
kumandalıdır. Deniz kıyısından idare edilerek yanıp söndürülebilir. Bazısı da
doğrudan doğruya şamandıra üzerinde bulunur.
Tamamen otomatik olup, bunların
özel bölümünde bulunan bir maden, sabahleyin güneş doğunca sıcaklığın etkisiyle
genişler ve otomatik olarak feneri söndürür. Akşam güneş batınca veya sisli ve
çok bulutlu havalarda maden küçülerek, bir sübapı açar. Böylece fenerin
yanmasını sağlar.
Fenerlerden
kimisinin ışığı sürekli yanar.
Bazısının
ise, yanıp söner. Bu yanıp sönenler de iki çeşittir. Birincisinde fenerlerin
yanık ve sönük olduğu müddetler birbirine eşittir. İkincisinde fenerin sönük
olduğu süre, yanık olduğu süreden daha uzundur.
Üçüncü uygulama sınıfına giren bir başka fener çeşidi daha vardır ki, bu
fenerde, ışık, karanlık devreden sonra, ard arda birkaç defa yanıp söner. Özel
olarak, yanyana bulunan deniz fenerlerinin, ayrı ayrı şekillerde ışık vermesi
sağlanır. Bu şekilde gemiciler, ışığın biçimine bakmak suretiyle feneri
tanırlar. Bugüne kadar tüm fenerlerin aynı ışığı verdiklerini düşünürdüm. Oysa
denizcilerin nerede olduklarını anlayabilmeleri için her fener birbirinden
farklı çakıyormuş. Denizciler de ellerindeki listeden nerede olduklarını
anlayabiliyorlarmış.
Belgeselde benim en fazla dikkatimi çeken konu şu oldu. Türkiye’de
fenerlerin bakımı ailelerde babadan oğula geçmekte. Bu hep böyle olmuş. Ancak
fenerler genellikle şehir merkezlerinin uzağında, ıssız yerlerde olduğundan, belgeselde konuşan tüm fener bekçilerinin ve eşlerinin, yalnızlıktan dem
vurduklarını gördüm. Bazıları çocuklarını okutacak okul bile bulamadıklarından karı
koca yalnız yaşamışlar, çocukları büyüklerine bırakmışlar.
Bir görevli erken yaşta ölünce eşi devlete başvurarak işin
kendisine verilmesini istemiş. Hanımefendi kızlarını da burada yetiştirmiş. Şimdi
yetişkin olan kızlarından birinin konuşmasında da ana motif yalnızlıktı.
Bugün teknolojiden dolayı deniz fenerleri eski işlevselliğini
taşımasa da varlıklarını sürdürmekte.
Örneğin Bozcaada’da her akşam gün batımında Polente feneri dolar
taşar, yalnızlık yoktur orada tam tersine kalabalık vardır.
Kumluca’daki Gelidonya Feneri ise o muhteşem manzarasıyla bize
Özgür Kız karakterini kazandırmıştır.
İstanbul Yeşilköy’deki fener ise hem Ulaştırma Bakanı’nın özel misafirhanesi
olarak hizmet etmekte, hem de çok pahalı bir balık lokantası olarak faaliyetine devam etmektedir.
Hangimiz Özgürlük Heykeli’nin olmadığı bir New York düşünebiliriz
ki?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder