Cuma akşamı Datça’dan döndük. Hem kızlar hem ben,
babamızla hasret giderdik.
Dün sabah eşim bir işi için dışarı çıktı, gelirken
markete uğramış, birkaç bir şey almış.
Ardından çok sevdiğim bir arkadaşımız geldi, çay kahve içtik.
Sonra da evimize yakın oturan, kızlarımızın da çok iyi arkadaş olduğu bir aile
dostlarımıza gittik.
Kısır yedik sohbet ettik, eve geldik, biraz vakit
geçirip yattık.
Sabah eşimle kızlardan biri, Tekirdağ’a gidecekti.
Kalktık, kahvaltı ettik, bizimkiler hazırlandı, yola
çıkacaklar.
Çıkamıyorlar.
Çünkü eşimin cüzdanı ortada yok. Her tarafı aradık
taradık, yok, yok, yok.
Yola çıkacaklar, yanlarında paraları yok, kredi kartı
yok, en önemlisi ehliyet yok.
Gecikiyorlar da, çıkmaları lazım.
Sonunda gittiler.
Arkalarından evi aradık, masalar, konsollar, çekmeceler,
en son dün alışveriş yaparken kullandığı için, dondurmayla beraber buzluğa
girmiş olabilir diye buzluk, arkadaşlara köyden gelen erik götürdüğümüzden,
eriklerin yanına girmiş olabilir diye sebzelik.
Gardroptaki kıyafetlerin cepleri, ayakkabı konarken yanlışlıkla girmiştir diye ayakkabılık, hatta yanlışlıkla çöpe atılmıştır diye apartmanın
kapıcı dairesinde biriken apartmanın çöplerinin tümü.
Kızım ararken çöpler o kadar kötü kokmuş ki, kapıcı
dairesinden gelince kızım koli bandıyla burnuna kolonyalı mendil bantlamış,
size o kadar diyeyim.
Dün misafirliğe gelen arkadaşımı aradım, yanlışlıkla
kendi cüzdanı diye almış olabilir mi diye, o da bizim masada gördüğünü söyledi,
bu nedenle aramayı evde yoğunlaştırdık.
Ama bir taraftan da dün gittiği alışveriş merkezinin güvenlik
amiri, alışveriş yaptığı süpermarket zincirinin call center’ı, dün misafirliğe
gittiğimiz arkadaşların evi, hatta onlara giden yol tek tek kontrol edildi.
Arkadaşların arabasından almamız olasılığına karşılık,
eşim ve arkadaşım test sürüşüne çıktıklarından onların arabası, bizim arabamız,
arabamızın her tarafı, altı üstü, sitemizin güvenliğinde çalışan görevliler ,
her yer, ama her yer arandı.
Cüzdandaki kredi kartları bankalar aranarak kontrol
edildi, ancak hiçbiri kullanılmamış. Bu durumda, en azından cüzdanın kötü
niyetli birisinin elinde olmadığını düşündürüyor. Ama sonuç aynı, yok yok yok.
Öğlen saatlerinde eşim aradı.
Cüzdan bulunmuş.
Bilin bakalım nerde?
Dün misafirliğe gittiğimiz arkadaşım, masada eşimin
cüzdanını görmüş, bakmış siyah bir cüzdan, onunkine de çok benziyor. Bilgisayar
çantasına güzelce koymuş, hem de daha biz ordayken.
Bizimki de sabahtan beri, “Eminim, ben arkadaşlara giderken
cüzdanımı yanıma almadım.” deyip duruyor, aklımıza arkadaşlarda kalmış olacağı gelmiyor bile.
Üstelik sabah da ilk arkadaşı aradım, “Ortalıkta görmedim” dedi.
Taa öğlen saatlerinde, bilgisayarını çantadan alırken,
çantada cüzdanı görünce, jeton düşmüş ve eşimi aramış.
Allah fakir kuluna eşeğini kaybettirip sonra
buldururmuş.
Şimdi bizim buradan çıkaracağımız sonuç nedir?
Eğer her erkek, statükocu olup, gayet klasik siyah ve
sıradan bir cüzdan kullanırsa, başına çok kötü şeyler gelebilir.
Yapılması gereken sınırları aşmak, kırmızı, limon
sarısı ,turkuaz bir cüzdan almak ve o cüzdanın kullanılmasını sağlamak.
Demek ki ne yapıyoruz, ilk hediye alınması gereken
günde eşimize şöyle fosforlu cırtlak renkli bir cüzdan alıyoruz.
Değerli yorumlarınız için ben teşekkür ederim.
YanıtlaSil