Ramazan gelmeden, işe başlamadan, vakit varken
kızların arzularını sırayla yerine getirmeye çalışıyorum.
Uzun zamandır Topkapı Sarayı’nı yeniden gezmek istiyorlardı. Sanırım Muhteşem Yüzyıl’ın bunda büyük etkisi var.
Kuzenim, ailesi ve de Ankara’da yaşayan samimi arkadaşı/ arkadaşımız da bize katılacaklarını söylediler. Aslında sıcak basmadan sabah erkenden gidecektik, ama onlar ancak öğlen geliriz deyince biz de gezimizi öğlen en sıcak saate erteledik.
Ben Müze Kart kullanıyorum, sorunum yok ama, kızlar 18 yaş altı olduğundan ücretsiz bilet alarak tarihi eserlere girebiliyor ve bilet kuyruğu inanılmazdı. Aslında daha girerken içeride yaşanacakları anlamam lazımdı ama kondurmak istemedim.
Üç dört senedir gitmiyordum sanırım Topkapı Sarayı’na..İnanılmaz güzel düzenlenmiş, o dağınıklık o karmaşa gitmiş, bir senaryo bir düzen olmuş. Hatta yerlere bile direk basılmıyor, camlarla kaplanmış. Hala restorasyonda olan bölümler de var.
Ancak içerisi o kadar kalabalıktı ki, özellikle Mukaddes Emanetler bölümünde ben birçok esere yaklaşamadım bile. Öyle bir izdiham vardı ki inanamazsınız. Kızlar ufak tefek olduklarından aralardan sızıp bana göre daha fazla eser inceleme fırsatı buldular.
Çıkışta, çay kahve içmeyi çok sevdiğim Caferağa Medresesi’ne gittik. Kalabalık da değildi, süperdi.
Oturduk uzun uzun sohbet ettik. Hasret giderdik. Fikir teatisinde bulunduk.
Samatya Meydan’da açıkhavada, rüzgar sonunda serin serin eserken ızgara sardalya yemek ise günün en keyifli bölümlerinden biriydi. Çocuklar salatayı bile yağmaladılar, o kadar acıkmışlardı demek ki..
Kuzenimin eşinin çok samimi bir arkadaşı var. Arkadaşının babası imammış. Bir gün gelmişler kapısını çalmışlar.
Uzun zamandır Topkapı Sarayı’nı yeniden gezmek istiyorlardı. Sanırım Muhteşem Yüzyıl’ın bunda büyük etkisi var.
Kuzenim, ailesi ve de Ankara’da yaşayan samimi arkadaşı/ arkadaşımız da bize katılacaklarını söylediler. Aslında sıcak basmadan sabah erkenden gidecektik, ama onlar ancak öğlen geliriz deyince biz de gezimizi öğlen en sıcak saate erteledik.
Önce İbrahim Paşa Sarayı’nı görmek istedi benimkiler, sarayın
önüne kadar gittik, ama el sanatları sergisi/pazarı tadında bir şeyler vardı ve
eserin panoramik görüntüsünü almak mümkün olamadı.
İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılan bu binayı bir gün ayrıca gezmek üzere sözleşip olaysızca dağıldık.
İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılan bu binayı bir gün ayrıca gezmek üzere sözleşip olaysızca dağıldık.
Ardından her Sultanahmet’e geldiğimizde yaptığımız
gibi Sultanahmet Köftecisi’ne gittik. Köfteler süperdi, servis, ortam hepsi
harika, ama köfteler benim boğazıma dizildi. İçerde salonu, üst katları da
toplarsak en 150 kişi vardır, hiçbir masa boş değil, kapıda gidiş geliş
kuyruğu inanılmaz yoğun, ayrıca paket servis yaptıranlar var ve kredi kartı
dahi geçmiyor, sadece nakit çalışılıyor.
Köftenin porsiyonunun 11 TL, piyazın da 5 TL olduğunu söylersem, sanırım orada gerçekleştiren performansın yüksekliğini ve köftenin neden boğazıma dizildiğini anlarsınız. (Neden babam bana böyle bir tezgah bırakmadı ki)
Köftenin porsiyonunun 11 TL, piyazın da 5 TL olduğunu söylersem, sanırım orada gerçekleştiren performansın yüksekliğini ve köftenin neden boğazıma dizildiğini anlarsınız. (Neden babam bana böyle bir tezgah bırakmadı ki)
Ben Müze Kart kullanıyorum, sorunum yok ama, kızlar 18 yaş altı olduğundan ücretsiz bilet alarak tarihi eserlere girebiliyor ve bilet kuyruğu inanılmazdı. Aslında daha girerken içeride yaşanacakları anlamam lazımdı ama kondurmak istemedim.
Üç dört senedir gitmiyordum sanırım Topkapı Sarayı’na..İnanılmaz güzel düzenlenmiş, o dağınıklık o karmaşa gitmiş, bir senaryo bir düzen olmuş. Hatta yerlere bile direk basılmıyor, camlarla kaplanmış. Hala restorasyonda olan bölümler de var.
Ancak içerisi o kadar kalabalıktı ki, özellikle Mukaddes Emanetler bölümünde ben birçok esere yaklaşamadım bile. Öyle bir izdiham vardı ki inanamazsınız. Kızlar ufak tefek olduklarından aralardan sızıp bana göre daha fazla eser inceleme fırsatı buldular.
Hazine dairesi de üç bölüme ayrılmış. İkinci ve üçüncü
bölüme girmek için kapıda kuyruklar var ve güvenlik belli bir sayıda kişiyi içeri
alıyor. Sıcaktan ve kalabalıktan üçüncü bölüme girip sadece Kaşıkçı Elması’nı
görüp, bu bölümdeki diğer eserleri izleyemedik. Zaten bu arada kuzen ve ekibi
de gelmiş bizi Hürrem Hamamı’nda bekliyordu.
Önümüzdeki günlerde bir kez daha gidip eksik kalan
bölümleri tamamlamaya karar verdik.
Çıkışta, çay kahve içmeyi çok sevdiğim Caferağa Medresesi’ne gittik. Kalabalık da değildi, süperdi.
Oturduk uzun uzun sohbet ettik. Hasret giderdik. Fikir teatisinde bulunduk.
Bir süre sonra kalktık, Sultanahmet’in denize doğru tarafında
değişen çehresini, yeni açılan küçücük rengarenk otelleri, cafeleri
restoranları görmek için yürüyüş yaptık.
Samatya Meydan’da açıkhavada, rüzgar sonunda serin serin eserken ızgara sardalya yemek ise günün en keyifli bölümlerinden biriydi. Çocuklar salatayı bile yağmaladılar, o kadar acıkmışlardı demek ki..
Akşam eve dönerken yüzüme yerleşen gülümseme neden
diye mi soruyorsunuz? Kuzenimin anlattığı hikayeden dolayı tabii..
Kuzenimin eşinin çok samimi bir arkadaşı var. Arkadaşının babası imammış. Bir gün gelmişler kapısını çalmışlar.
-Hoca efendi, lütfen gel, annemiz çok hasta, ölüyor,
gel annemin başında dua et ki kadıncağız
huzur içinde ölsün.
Adamcağız kalkmış gitmiş, oturmuş, duasını etmiş, ama
bakmış vaziyet de hakikaten kötü, çaktırmamış, duası bitince kalkmış.
Evine dönerken tam kapıda hasta yakınlarına:
-Şimdiden başınız sağolsun.
Demiş.
***
***
İstanbul her zaman, her saat, her yeriyle hep güzel..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder