Bu sabah eşim işe gidecekti, bense uyanmaya çalışıyorum gözüm tavanda.
Karnı doymuş belli, bizi gece iyice sömürmüş.
Tavan beyaz kartonpiyer ya, pat diye vursan, kırmızı olacak.
Eşim de gitti, aerosol tabir edilen iğrenç kimyasalı aldı eline tavana sıktı, muhtemelen rahmetli o an aramızdan ayrıldı.
Koku iğrenç bir koku, kendimi bildim bileli nefret ederim.
Gözlerimi kapadım, aklıma çocukluğum geldi.
Çanakkale'deyiz, hava sıcak, yaz.
Gece yatacağız, kapı pencere açık, içeride vızır vızır sinekler uçuyor.
Her akşam evde aynı seremoni olurdu.
Annem ya da babam kapıları pencereleri kapatır, içeriye bol bol arerosol sıkardı.
Sonra 15 dk filan beklenir, ardından kapı pencereler açılır ve içerisi havalandırılırdı.
Havalandığına kanaat getirilince de o zehir dolu odaya gönül rahatlığıyla girilir, sabaha kadar mis gibi soluyarak uyunurdu.
O zamanlar sokaklarda ilaçlama yapılmazdı.Şimdi neredeyse her akşam sokaktan bir kamyonetle etrafa ilaç ve zehir saçan, kızlarımın terminolojisiyle "dumanlı amca" lar geçiyor.
Özellikle yaşadığımız semt olan Ataköy eskiden bataklık olması, halen de içinden Marmara'ya akan dereler olması sebebiyle sineği bol bir yer.
Tüm evlerde bütün pencerelerde sineklik var bu yüzden.
Ama biz çocukken böyle sistematik pencere teli müessesesi yoktu. Uyduruk tül perdeler ve kapılara asılan boncuklu süs mü desem artık onlarla sineklerin girmesi engellenmeye çalışıyordu.
Ama en kötüsü , şu zehirlerin zehir olduğu bilinci yoktu, düşünsenize dediğim gibi rahat rahat zehirli odada uyuyorduk.
Bir de eşimin açıkhavada kullanmaktan kaçınmadığı sıvı sinek kovucular var, direk cildine sürüyor, şaka gibi..Ben en azından çocukların sürmesine engel olmaya çalışıyorum. Ama koca elden gitti gidiyor..
***
Geçen gün arkadaşlar geldi.
Beraber iftar yapacaktık.
Gelirken çiğ köfte getirmişler, yanına yeşillik iyi gider dedik.
Arkadaşım uzun uzun yıkadı, eşim de o kadar yıkamasına gerek olmadığını söyledi.
Arkadaş :
- Olur mu köyden gelen yeşillikte zirai ilaç olmadığından içinde daha fazla börtü böcek ve yaratık oluyor. O nedenle daha da çok yıkıyorum.
dedi.
İşyerinden bir arkadaşım her yere bol bol çamaşır suyu döktüğünü, içinin böylece çok rahat ettiğini söylerdi.
Ben de ona hep şöyle derdim:
-Mikropları öldürüyorsa, seni de öldürüyor, farkında değil misin?
Aslında hala birşeylerin tam olarak farkına varamıyoruz. Hala aramızda çamaşır suyunun, aeresolün, sadece diğer canlıları öldürdüğünü ama bize birşey yapmadığını düşünenler var. Ve deterjan endüstrisi bundan bizim sağlığımız pahasına bir sürü para kazanıyor.
Bulaşıkları yıkamak için makineye ya da leğene koyduğumuz deterjanı aslında yiyoruz farkında mısınız?
Aslında diyeceğim şu, sırf başkaları kullanıyor diye, sırf reklamı var diye, sırf çamaşırlarımız daha beyaz olacak hava atacağız diye, üzerinde düşünmeden, sorgulamadan, içimize sindirmeden hiçbir şey kullanmamamız gerekiyor.
Sanmayın ki birileri bunları sizin için düşünüyor, beyin-akıl bizim, kullanalım derim..
Hele o hergün çamaşır suyuyla evlerini baştan aşağı silenler yok mu? Resmen intihar yani yaptıkları.
YanıtlaSilBiz gece kullanmıyoruz. Gündüzden evi ilaçlıyorduk.
Hatta bi kere nasıl olmuşsa, muhabbet kuşu odada kalmış, unutulmuş. Ölmüştü zavallı hayvan. ):
Ay, yaramı deştiniz, benim de küçük bir kutuda beslediğim 30-40 tane ipekböceğim odada unutulduklarından öldüler. Bu durumu babam bana taa liseye başladıktan sonra itiraf edebilmişti, olay olduğunda sekiz ya da dokuz yaşındaydım.
SilKaçmaları falan değilde, ölmeleri çok üzüyor insanı.
Sil