10 Kasım 2011 Perşembe

Cittaslow / Yavaş Şehir

Geçen sene bir gün iş gezisinden dönüyordum.

Havaalanında uçağın kalkmasını beklerken, sehpada bir dergi gördüm.


“Yavaş Şehir” diye bir kavramdan bahsediyordu. Daha önce hiç duymadığım bir konuydu.
İspanya’da 1986 yılında fast foodlara karşı başlatılan eko-gastronomi grubu “yavaş yemek" hareketini başlatmış. Akım şu anda 122 ülkeye yayılmış durumda. Yavaş yemek akımı örnek alınarak başlayan bu hareket teknolojinin hayatımızı kolaylaştırmasına karşın biz insanları tektipleştirmesine bir isyan olarak ortaya çıkmış. 1999 yılında İtalya Toscana’da Chanti şehrinde ilk kez yavaş şehir konsepti hayata geçmiş.


2009 yılında Türkiye’den ilk kez Seferihisar yavaş şehir ünvanını almış. Ardından Akyaka, Gökçeada, Taraklı ve Yenipazar da kriterleri yerine getirerek yavaş şehir ünvanı olmaya hak kazanmışlar.


Kriterlerin bazılarından kısaca bahsetmek gerekirse:



  • Üyelik için nüfusun elli binden az olması gerekmektedir.
  • Kentler geleneksel yapılarını korumalıdır.
  • Arabalar şehir merkezinden çıkarılmalıdır.
  • Yerel ürünler kullanılmalıdır.
  • Yenilenebilir enerji kullanılmalıdır.
  • Süpermarket ve fast food restorantları olmamalıdır.
  • Yerel ürün satan dükkanlar desteklenmelidir.
  • Kent dokusu korunmalıdır.
  • Eski yapılar restore edilmelidir.
  • El sanatlarının korunması gerekmektedir.
  • Gürültü kirliliği kesilmelidir.
  • Organik ürünlerin üretilmesi ve tüketilmesinin artırılması için çalışmalar yapılmalıdır. 
  • Konukseverlik olgusunun korunması gerekmektedir.



Bu konuya nasıl mı geldik? Dün, yani tatilin son günü eşim bizi “yavaş şehir “ adaylarından biri olan Kırklareli’nin Vize ilçesine götürdü. Ayasofya Müzesinin küçük bir kopyası olan Ayasofya Kilisesi eklenen minare ile camiye dönüştürülmüştü. Biraz yakınında bulunan kale kalıntıları, görünenin çok daha fazlasını toprak altında sakladığını hissettiriyordu. Son olarak da Trakya bölgesinin tek ve çok iyi durumdaki anfi tiyatrosunu görme şansımız oldu. Ama bazı basamakların kırılıp koparılarak etraftaki evlerde temel taşı olarak kullanıldığını görmek zor değildi.


Bu güzel kasaba, sahip olduğu değerleri yeni yeni fark ederek, sahip çıkmaya çalışırken, yani yaşamı "yavaşlatma" çabasındayken, bizler neden  yediklerimizi, kent dokumuzu, dostluklarımızı, kültürümüzü kısaca tüm hayatımızı son vitese atma konusunda bu kadar ısrarcıyız?


Neden???


** Beyaz adam ve kızılderili birlikte ata binerler dört nala... Kızılderili bir anda durur. Beyaz adam şaşırır ve sorar; 'Neden durduk neyi bekliyoruz?' Kızılderili yanıt verir; 'Çok hızlı gittik, ruhlarımız geride kaldı”...

2 yorum:

  1. çünkü çocukluğumuzdan beri diziler, reklamlar, mazagin, siyaset bize "hızlı yaşa, doyma, satın al, tüket" emirlerini bilinçaltımıza, üstümüze işliyor. Ama en azından bazılarımız farkına varmaya başladı; "farklı bir hayat, istediğimiz bir hayat yaşabiliriz. Bize öğretilenlerin dışında daha keşfedeceğimiz seçeneklerimiz var..."
    Ne demiş Şenol Güneş;
    "Türkiye değişiyor. Değer yargılarımız da. Biz fakirdik ama ben denize de giriyordum, organik meyve de yiyordum. Bugün zengin bir baba olarak çocuğumu yüzmeye götürecek yer de bulamıyorum, organik meyve de. O yüzden kime mutlu denir bilemiyorum."

    YanıtlaSil
  2. Vıze artık "aday " sehir degıl, yavaş şehir oldu, inşallah cumartesı gunu detaylıca gezecegım yenıden...

    YanıtlaSil

İlginizi Çekebilir;

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...