Bundan yıllar önce eşimin işi nedeniyle Dublin'e gitmiştik.
O neredeyse bütün gün çalıştı, ben de diğer eşlerle beraber şehri gezip dolaştım.
O zaman henüz küresel kriz başlamamıştı ve Dublinlilerin burnu havadaydı.
Son derece pahalı bir şehir olduğunu hatırlıyorum.
Ama asıl anlatmak istediğim şehrin eski bir şehir olması ve binaların çok güzel, eski ve korunmuş olması dışında gezilip görülecek bir yerinin olmamasıydı. Yani o kadar gezilecek yer yoksunluğu var ki, Bira fabrikasına günlük tur düzenleniyor üstelik içeri parayla giriliyor, size o kadar diyeyim.
Geceleri ise başka bir felaket. Orada bulunduğumuz Cumartesi bir İngiliz takımıyla maç olduğundan, şehre gelen fanatiklerden dolayı yemek yiyecek yer bulamadık ve geç saatlerde kadar aç kalıp sonunda suşi yemek zorunda kaldık, o denli, sıkıcı ve turizme yönelik yatırımı olmayan bir şehir.
***
Meave Binchy okumayan kadın yoktur sanırım.
Ben de çok severim, neredeyse tüm kitaplarını okumuşumdur.
Bizim çocukluğumuzun Barbara Cartland'ı neyse günümüzün de pembe kitap yazarı odur. Ama tatilde ve kafa dağıtmak için kitaplarının ideal olduğunu düşünenlerdenim.
Okurken dikkatinizi çekmiştir mutlaka. Dublin çok güzel anlatılır kitaplarda. Bir meydan ya da bir bina sayfalarca detaylandırılır. Hemen gidip göresiniz, gezesiniz gelir.
Ben de eğer Dublin'i gezmemiş olsam, sanırım gidip görmeyi isterdim o kitapları okurken.
***
İşte zurnanın zırt dediği yere gelmiş bulunuyoruz.
Yazar olmak nedir, işte budur.
Meave Binchy, küçük bir kızken Katolik kız okuluna yollanmış, dini bir eğitim almış.
23 yaşındayken Kudüs'e hacı olmaya gitmiş. Son Yemek'in yendiği rivayet edilen mağarayı ziyaret etmiş, ancak oraya yaptığı ziyarette dini inancını kaybetmiş.
Daha sonra sanırım dini arayış içine girerek yeniden İsrail'e gitmiş ve bir kibbutz'da çalışmış. ( Kibbutz: İsrail'de ortaklaşa kullanılan yerleşim bölgesi. İsrail devletinin kuruluşunda önemli etkileri olmuştur. Sosyalizm ve Siyonizmi pratik bir şekilde bir araya getiren kibbutizm İsrail'e özgün bir deneydir, ve tarihte gelmiş geçmiş en büyük ortaklaşa toplum hareketlerinden biridir.)
Evinden uzakta olduğu bu dönemde her hafta bir mektup yazıp babasına yollamış. Babası bu mektuplardan birini Dublin'de yayınlanan büyük bir gazeteye, ciddi bir rakama satmış ve böylece Meave Binchy'nin yazarlık serüveni başlamış.
Yazarın bence en önemli özelliği kitaplarında karakterin düşündüklerini, hissettiklerini betimlemelerden çok diyaloglarla anlatması, bu yüzden de kitap okuyormuş değil de film seyrediyormuş gibi hoş ama biraz da boş bir his veriyor olması.
Döneminin en önemli Feminist motiflerinden biridir Meave Binchy. Tüm romanlarındaki kadın karakterler sıradan karakterlerdir. Üstelik tüm dünyanın kadınları gibilerdir. Umutları , üzüntüleri, inişleri, çıkışları, heyecanları, aşk adına gözünü kapayışları, yıkılışları sonra yeniden canlanışları...Hepsi ama hepsi sıradan fakat güçlü kadınlardır.
Sonuç, bir yazar eğer kalemini doğru kullanıyorsa çok güçlüdür. İyi bir yazar aşk hikayesini anlatırken fonda ülkesinin geçirmiş olduğu değişimleri anlatabilir. Ülkesini ve şehrini dünyaya tanıtabilir. Güzel tatillerin güzel bir yol arkadaşı olabilir.
Fazla edebi beklenti içine girmeden, iyi vakit geçirmek ve kafa dağıtmak için herkese tavsiye ediyor ve kendisini sevgiyle anıyorum.
Haa bu arada benim favorim herkesin aksine "İtalyanca Aşk Başkadır" değil, bir Yunan adasında geçen "Yıldızlı ve Yağmurlu Geceler" adlı kitabıdır..
O neredeyse bütün gün çalıştı, ben de diğer eşlerle beraber şehri gezip dolaştım.
O zaman henüz küresel kriz başlamamıştı ve Dublinlilerin burnu havadaydı.
Son derece pahalı bir şehir olduğunu hatırlıyorum.
Ama asıl anlatmak istediğim şehrin eski bir şehir olması ve binaların çok güzel, eski ve korunmuş olması dışında gezilip görülecek bir yerinin olmamasıydı. Yani o kadar gezilecek yer yoksunluğu var ki, Bira fabrikasına günlük tur düzenleniyor üstelik içeri parayla giriliyor, size o kadar diyeyim.
Geceleri ise başka bir felaket. Orada bulunduğumuz Cumartesi bir İngiliz takımıyla maç olduğundan, şehre gelen fanatiklerden dolayı yemek yiyecek yer bulamadık ve geç saatlerde kadar aç kalıp sonunda suşi yemek zorunda kaldık, o denli, sıkıcı ve turizme yönelik yatırımı olmayan bir şehir.
***
Meave Binchy okumayan kadın yoktur sanırım.
Ben de çok severim, neredeyse tüm kitaplarını okumuşumdur.
Bizim çocukluğumuzun Barbara Cartland'ı neyse günümüzün de pembe kitap yazarı odur. Ama tatilde ve kafa dağıtmak için kitaplarının ideal olduğunu düşünenlerdenim.
Okurken dikkatinizi çekmiştir mutlaka. Dublin çok güzel anlatılır kitaplarda. Bir meydan ya da bir bina sayfalarca detaylandırılır. Hemen gidip göresiniz, gezesiniz gelir.
Ben de eğer Dublin'i gezmemiş olsam, sanırım gidip görmeyi isterdim o kitapları okurken.
***
İşte zurnanın zırt dediği yere gelmiş bulunuyoruz.
Yazar olmak nedir, işte budur.
Meave Binchy, küçük bir kızken Katolik kız okuluna yollanmış, dini bir eğitim almış.
23 yaşındayken Kudüs'e hacı olmaya gitmiş. Son Yemek'in yendiği rivayet edilen mağarayı ziyaret etmiş, ancak oraya yaptığı ziyarette dini inancını kaybetmiş.
Daha sonra sanırım dini arayış içine girerek yeniden İsrail'e gitmiş ve bir kibbutz'da çalışmış. ( Kibbutz: İsrail'de ortaklaşa kullanılan yerleşim bölgesi. İsrail devletinin kuruluşunda önemli etkileri olmuştur. Sosyalizm ve Siyonizmi pratik bir şekilde bir araya getiren kibbutizm İsrail'e özgün bir deneydir, ve tarihte gelmiş geçmiş en büyük ortaklaşa toplum hareketlerinden biridir.)
Evinden uzakta olduğu bu dönemde her hafta bir mektup yazıp babasına yollamış. Babası bu mektuplardan birini Dublin'de yayınlanan büyük bir gazeteye, ciddi bir rakama satmış ve böylece Meave Binchy'nin yazarlık serüveni başlamış.
Yazarın bence en önemli özelliği kitaplarında karakterin düşündüklerini, hissettiklerini betimlemelerden çok diyaloglarla anlatması, bu yüzden de kitap okuyormuş değil de film seyrediyormuş gibi hoş ama biraz da boş bir his veriyor olması.
Döneminin en önemli Feminist motiflerinden biridir Meave Binchy. Tüm romanlarındaki kadın karakterler sıradan karakterlerdir. Üstelik tüm dünyanın kadınları gibilerdir. Umutları , üzüntüleri, inişleri, çıkışları, heyecanları, aşk adına gözünü kapayışları, yıkılışları sonra yeniden canlanışları...Hepsi ama hepsi sıradan fakat güçlü kadınlardır.
Sonuç, bir yazar eğer kalemini doğru kullanıyorsa çok güçlüdür. İyi bir yazar aşk hikayesini anlatırken fonda ülkesinin geçirmiş olduğu değişimleri anlatabilir. Ülkesini ve şehrini dünyaya tanıtabilir. Güzel tatillerin güzel bir yol arkadaşı olabilir.
Fazla edebi beklenti içine girmeden, iyi vakit geçirmek ve kafa dağıtmak için herkese tavsiye ediyor ve kendisini sevgiyle anıyorum.
Haa bu arada benim favorim herkesin aksine "İtalyanca Aşk Başkadır" değil, bir Yunan adasında geçen "Yıldızlı ve Yağmurlu Geceler" adlı kitabıdır..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder