14 Aralık 2015 Pazartesi

Gıybet Paradoksu

Türk insanı olarak en sevdiğimiz ata sporlarının başında gıybet gelir.

Halk arasında daha çok gıybete "dedikodu" ya da "çekiştirme" desek de dinimizde birinin bir ayıbının ardından konuşmaya gıybet denir ve  kesinlikle yasaklanmıştır.

Ama birkaç kişi bir araya gelmeyiverelim. Hemen konu döner dolaşır, ortak tanıdıklara gelir, ordan da hoop, kim ne yapmış, ne demiş, neden öyle yapmış, aslında öyle değil böyle yapsaymış, onda zaten bu kötü huy hep varmış, vb vb vb.

Gıybet, yapanın cehennemde cayır cayır yanacağı, yapmayanın da içinin yandığı bir sohbet metodolijisidir:)

Geçen gün televizyonu zaplarken, aslında tam olarak takip etmediğim, ama denk gelince takılıp kaldığım bir dizide, bir repliğe rast geldim.

Aslında orjinal adı "Full House" olan ve bir Kore dizisinden uyarlama olan "İlişki Durumu Karışık" son dönemlerde ratingleri altüst eden ve oldukça eğlenceli bir dizi.

Diziyi burada anlatmayacağım, ama orada Nurseli İdiz'in canlandırdığı ve oldukça sevimsiz bir tipleme olan Mediha, yalan dolan ile oğluna yamamaya çalıştığı Elif'le türlü türlü oyunlar oynuyor.



Hatta oğlunu sevdiği kadınla nikah masasına oturmuşken, Elif'le evlenmesini sağlamak için Elif'in hamile olduğu yalanıyla,masadan kaldırıyor.

Ancak yalanın ortaya çıkmasını engellemek için de arkadan başka bir kurgu devreye giriyor.

Birilerine gidip Elif'in hamile olduğunu anlatıyor," ama çok gizli, aman kimseye söyleme" diyor. Elif ertesi gün bir arkadaşından telefon alıyor. Arkadaşı duymuş, hamile olup olmadığını soruyor.

İşte takıldığım replik bu :"Tanıdığın birine bir sırrını verirsin, yeminler ettirir, kimseye söylemeyeceğine dair sözler verdirirsin. Ertesi gün bir bakmışsın ki, konuyu bütün İstanbul konuşuyor. İşte biz buna "gıybet paradoksu" diyoruz."

Hakikaten de öyle değil midir? Bazen çok sıkılırsın, bir derdin vardır. Kimselere anlatamazsın. Tam o sırada bir dostun, bir arkadaşın, hatta belki bir akraban çıkar karşına. Anlatıp rahatlamak istersin.
Anlatırsın, hafiflersin, taşıdığın yükten kurtulduğun için.

Aradan zaman geçer, bir gün en keyifli anında, belki resmi olduğun birilerinin yanında, belki hiç sevmediklerinden, belki rakiplerinden duyuverirsin hikayeyi.

O an yerin dibine girmek istersin. Ölmek istersin. O gün o kişiye konuyu  anlattığın için kendine lanet edersin. Ama artık çok geçtir. Konuyu yeniden kucağında buluverirsin. İşte biz buna Mediha'nın da dediği gibi "gıybet paradoksu" diyoruz.

Burdan tüm okuyucularıma sesleniyorum:

Atalarımız ne demiş, sırrını verme dostuna, o da verir sırrını dostuna..

Eeee, adamlar durdukları yerde ata olmamışlar,bir bildikleri var herhalde değil mi?



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İlginizi Çekebilir;

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...