24 Nisan 2013 Çarşamba

Anneanne..

Hepimizin teknik olarak bir anneannesi bir de babaannesi vardır.

Şanslı olanlar ikisini de görür, ikisiyle de vakit geçirir.

Ben şanssızım, sadece bir tanesine yetiştim, anneannem de daha üniversitedeyken bıraktı gitti bizi.

Erken kaybetmeme rağmen çocukluğumun, gençliğimin ve üniversite çağımın büyük bölümünü beraber geçirdim onunla.

Yazılarımı okuyanlar bilirler, sık sık onunla ilgili anılarıma atıfta bulunurum.

Nedendir bilinmez, insanlar anneannelerine çok yakın olurlar.

Onlar da torunlarına.

Belki de kızlar annelerine daha yakın olduğundan, torunlarla genellikle babaanneden daha fazla anneanneler ilgilenir.

Anneanne - kız torun arasındaki bağ büyülüdür. Anneanne, kızına olmadığı kadar anlayışlıdır kız torununa karşı; kız çocuğu ise annesine büyüttüğü öfkeden tamamen arınmış şekilde yaklaşır anneannesine. Sevgiyi göstermek daha kolay, çoğu konuda konuşmak daha rahattır. Anneannenizle aranızdaki bağ olan anneyi ikinizin de farklı tanımlarla yaşatmanız, ilişkinizi güçlendirir. Ne de olsa kimsenin alıp veremediği yoktur birbirinden; sen başkasının çocuğusun, o başkasının annesidir bir yerde. 

Anneanneler genellikle tonton, beyaz saçlı ve yumuşaktır. Ona ziyarete gittiğinde mutlaka sevdiğin bir yemek yapılmıştır/ yaptırılmıştır. Bir hediye hazırlanmış ya da alınmıştır. Kapıdan çıkarken de mutlaka cebine üç beş kuruş konmuştur.

Tek torunu olmadığın halde her bir torununa aynı muameleyi yapar. E bir sürü çocuğu olduğunu da düşününce gönlünün nasıl bu kadar zengin olduğuna bir türlü akıl sır erdiremezsin.

Anneannem çok ileri derecede miyobu sebebiyle pek göremezdi. Ama her gün en azından 8 sütuna manşeti gözüne yaklaştırır yine de okurdu. Geri kalanını da artık etrafta gelin, evlat, torun kim varsa ona okuturdu. Gözleri çok görmediği için seyretmek gerekmeyen Radyo Tiyatrosu piyesleri olmazsa olmazıydı. TRT 'de her sabah 10 da dinlemek için " Kara Kız'ı aç da dinleyelim bakalım ne diyecek" derdi.

Anneannemim gün takıntılarını hiç unutmam. Bazı işlerin mutlaka bazı günlerde yapılması gerektiğini düşünür ve diğer günlerde yapılmasına da hayatta izin vermezdi.

Mesela çamaşır ya Pazartesi ya da Perşembe yıkanırdı. Cuma günü bu işleri yapmak ona göre dinden çıkmaya eşdeğerdi.

Perşembe akşamı dua okur, çok çalgılı çengili program dinlenmesini hoş karşılamazdı. "İnanç Dünya"sını seyrederdi.

Bir gün onlara gitmiştim.

Sanırım okul yeni açılacaktı, Mustafakemalpaşa'da ailemin yanındaydım ve İstanbul'a yeni gelmiştim. Bu nedenle uzun zamandır görüşemiyorduk.

Kapıyı çaldım, yengem açtı.

Ama hiç yüzüme bakmadı. Anneannemin yanına gittim. "Sen git soyun dökün, elini yüzünü yıka sonra gel " demişti.

Meğer onların fanatiği olan dizi " Zenginler de Ağlar/ Marianna " saatinde gitmiştim.



Taa dizi bitince "Hoşgeldin Kızım" filan demişti, bir Marianna kadar değerim yok diye çok içerlediğimi hatırlıyorum.

Anneannem din programlarını seyrederken bir gün merak edip 12 numara miyop gözlüklerini takıp televizyona da yaklaşıp ilahi okuyan Ahmet Özhan'a bakmıştı. O güne kadar sanırım sesini beğendiğinden yüzünü de görmek istemişti.

Çapkınca "Ahmet Özhan da Ahmet Özhanmış hani.." dediğinde kopmuştum.
Bir kadının yaşı ve konumu ne olursa olsun latif bir erkek görünce beğenebileceği gerçeğini o gün anlamıştım.

Anneannem 1930 yıllarda daha penisilin yaygınlaşmadığından pisi pisine 1 yaşında ölen kızını hiç unutamazdı. Anlatırken gözleri dolar, hep ağlardı. Ölen kızı bir melek olmasına rağmen onun arkasından dualar ederdi.

Ondan dinlediğim en ilginç anılar Çanakkale Savaşı ile ilgili anılarıydı.

O zamanlar 7-8 yaşında olduğunu söylerdi. Her sabah Çanakkale'den at arabalarına binerek Ezine'ye doğru kaçtıklarını, her akşam hava kararınca geri geldiklerini anlatırdı, bana masal gibi gelirdi.

Anneannem 20 senedir yok, ama karakterime, kişiliğime, anılarıma öyle bir işlemiş ki, sanırım üzerimde en etkili insanlardan biri olduğunu söylemek durumundayım.

Eşimin anneannesi öldüğünde ailede kadının yerini, nasıl bir çınar olduğunu daha iyi anladım. Eşimin anneannesini kaybettiğimizde yaşımın 30 larda olması nedeniyle bazı gerçekleri kendi anneannemin kaybından daha iyi tahlil ettim.

Her bayramda 6 çocuğunu , 15 torununu hatta benim gibi gelinleri ve torun çocuklarını evinde uzun bir masada ağırlayan ve harika bayram yemekleri yapan anneanne ölünce, çocuklarının bu geleneği sürdüremediğini, hatta bazılarının aralarında tatsız olaylar yaşadığını üzülerek gördüm. Köy meydanındaki yaşlı çınar yıkıldığında , köyün de eskisi gibi olmadığını üzülerek gözlemledim.

Anneannesi yaşayan herkese, ona sıkı sıkı sarılmasını öneriyorum. Dersleri, okulu, işi bahane edip onu ihmal edenler ilerde Allah saklasın kati son vuku bulduğundan pişman olup vicdan azabı çekecekler diye düşünüyorum.

Hele onu beğenmeyip küçük görenleri, memleketi uzak diye gitmeye imtina edenleri Allah affetmez kanımca.

Yaşayanlara uzun ömür, kaybettiklerimize de Allah'tan rahmet dilerim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İlginizi Çekebilir;

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...