28 Ocak 2012 Cumartesi

Kapılar..


Tatil bitti, artık güzel anılarıyla vakit geçireceğiz ..

Bozdağ’da iki gün kalıp iyice üşüdükten sonra, Pamukkale’ye gidip termal sularda ısınmak istedik.

Giderken, harita üzerinden nasıl gideceğimize baktığımızda, yıllardır görmek istediğim ama bir türlü yol üzerinde olmadığından gidemediğim Birgi’yi gördüm.

Birgi aslında Ödemiş’in yaylası. Yazın Ödemiş’e göre 5-6 derece serin, kışın da 5-6 derece sıcak olduğu söyleniyor. Eski ahşap Türk evleriyle ünlü.

İki araba arka arkaya Birgi’ye girdik. ”Bende şans olsaydı zaten erkek olurdum” sözüne uzaktan selam çakarak, Çakıroğlu Konağı’nın bir müze olduğunu ve müzelerin Pazartesi günleri kapalı olduğunu fark ettim. Böylece müzeye dışarıdan bakıp, yanından geçip gitmek zorunda kaldık.

Ardından durağımız köy meydanı ve Ulucami oldu. Okuduğum kadarıyla özellikle minberi nedeniyle şaheser kabul ediliyor. Çivi kullanılmadan ahşaplar geçmeli şekilde inşa edilen bu camiyi görmeyi çok istiyordum. Ancak tam da  o sırada öğlen namazı vaktiydi. Cemaati rahatsız etmemek için namazın bitmesini bekledik. O sırada el dokuması çarşaflardan aldım, çocuklar da otlu gözleme ve ayran keyfi yaptılar.

Namaz dağılınca camiye gittim ama kapı kilitliydi, kapıdaki cep telefonundan hocayı aradığımda ise Ödemiş’e gitmek üzere yola çıktığını ve geri dönmesinin mümkün olmadığını söyledi. Yani müze girişiminden sonra cami girişimi de başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

Ama ben moralimi bozmadım tabii, bu durum bir daha Birgi’ye gelebilmek için kullanılacaktı.

Etrafta biraz dolaştıktan sonra ara sokaklara daldık eşimle..Evler çok güzeldi, eskiler ve aslına uygun olarak restore edilenler vardı. Ama benim evlerden çok ilgimi çeken evlerin kapılarıydı. Ahşap kapıların her biri farklı bir metal kilit mekaniği ile kilitleniyordu. Bence orası amatör fotoğrafçılar için cennet sayılabilecek bir yerdi. Ben de bir sürü kapının fotoğrafını çektim ve Pamukkale’ye devam etmek için arabalarımıza bindik.


Kapılar..

Yolda bu konuyu düşündüm. Beni neden kapılar ve kilitler etkilemişti bilemedim ama çok keyif aldım onları incelerken..

Aklıma yıllar önce yaptığım başka bir gezi geldi.

Dublin’e gitmiştik eşimle..Bu şehirde bitişik nizam evler ve her evin birbirinden farklı renklerde kapıları vardı. Çok güzel bir görüntü oluşturuyorlardı.

Renkli kapılar ile ilgili iki farklı hikaye var.

Bunlardan birincisi, çok içki içen erkeklerle ilgili. Dublin’li erkekler o kadar çok içiyorlamış ki, evler de birbirinin aynısı olduğundan, akşam dönerken, kendi evleri yerine başka evlere giriyorlar ve başka bir kadının yanına yatıp uyuyorlarmış. Kadınlar da kocalarını kaybetmekten korkarak kapılarını renkli renkli boyayıp, kocaların doğru eve gelmesini sağlıyorlarmış.

Diğer hikaye ise şöyle..


İngiltere Kraliçesi Victoria‘nın  ölmesi üzerine yas ilan edilerek  bütün kapıların siyaha boyanması emredilmiş. Dublinliler de asi olduklarından, bırakın kapıları siyaha boyamayı, normal renkli kapılarını da rengarenk boyamışlar.

Hangi hikaye doğru bilmem ama, insanın şehrinin, mimarisinin bir karakterinin, bir özelliğinin olması çok güzel bir duygu olsa gerek.

Bizler yaşadığımız şehirlerde mimarinin, sadece eski binaların yıkılıp yerine yeni plazalar  yapılması olduğunu sanıyoruz değil mi??

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İlginizi Çekebilir;

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...