Dün akşam alt kat komşumuzun yaş günü
vardı.
Kızlar okuldan gelince oraya gitti,
ben de iş çıkışı katıldım.
Keyifli bir akşam oldu.
Hatta Ada’nın anneannesinin
gündüz Oktay Usta programında görüp hemen yaptığı yoğurtlu, kavrulmuş kıymalı
ve salça soslu bulgur köftesinin tadı halen damağımda, ben de mutlaka
deneyeceğim.
Çocuklar koşturup oynarken biz de
sohbet ettik büyükler olarak.
Havadan sudan konuşurken Ada’nın
annesi bir şey anlattı.
Ada’nın teyzesi İngiltere’de
yaşıyormuş.
Bizim kızlara yakın yaşlarda da
kuzenleri varmış.
Okuldan bir proje gelmiş bir
gün..
Çocuklar, annelerinin yardımıyla
limonata ve kurabiye yapacaklar, sokaklarında kurdukları bir standda
satacaklarmış. Deneyimlerini ve fotoğrafları da proje sunumu haline getirecek ve
okulda sunacaklarmış.
Limonata yapılmış, fırsat
olmadığından evde kurabiye yapılamamış, marketten kurabiye çeşitleri alınmış,
küçük bir masa kapı önüne çıkarılmış, güzel bir örtü örtülmüş.
Ada’nın teyzesi standı hazır hale
getirip peçete almak için içeri girmiş ve çocukları standın başında yalnız
bırakmış.
Dışarı çıktığında bir de ne
görsün??
Çocukların önünde kuyruk var.
Bütün ürünler satılmış, çocuklar
gayet motive, mutlu bir şekilde eve dönmüşler...
Anne sonra araştırmış.
Meğer bu İngiltere’de standart
bir durummuş.
Her çocuğa benzer bir ödev
verilirmiş. Bunu herkes bilir, sokakta çocukların açtığı bir standı gören herkes
gidip mutlaka bir şeyler alır,destek olurmuş.
Bu çocukların kendilerine
güvenmelerini, ayaklarını yere basmalarını sağlayan bir adetmiş.
Bu şekilde çocuklar kendini ifade
etmeyi, başarmayı ve ticareti öğrenirmiş.
Çok hoşuma gitti.
Bizler çocuklarımızı kavanozda
büyütüp, okutup edip, hatta üstüne master, doktora yaptırıp, 25 yaşından sonra
iş hayatına gönderiyoruz, sonra da “Bu çocuk neden bocaladı, neden iş hayatına
adapte olamadı?” diye şaşırıyoruz.
Meşhur Y kuşağı çocuklarını iş
yerlerimizde yönetmeye çalışıyoruz, en ufak zorlukla karşılaşınca ya isyan eden, ya da ailesinin de desteğiyle, işten ayrılan çocuklara anlam veremiyoruz.
Ben çocukken, ilkokul 1 in yaz
tatilinde babam arkadaşı olan bir eczacının yanına beni çırak vermişti. Görevim
yerleri süpürmek ve meyva suyu-oralet içmekti. Üstüne 1 lira da günlük
yevmiye alıyordum. (Muhtemelen o parayı babacığım eczacıya, eczacı da bana veriyordu) 33 sene önceydi ama hala hiç
unutmam, harika bir deneyimdi.(Eski
patronumun kulakları çınlasınJ)
Benim de planım kızlarım liseye
geldiklerinde mümkünse gayrimüslim ya da Kayseri’li, yani esnaflığıyla ün
salmış bir esnafın yanında, olabilirse Kapalıçarşı’da çıraklık yapmalarını
sağlamak. Hem dillerini kullansınlar, hem hayatı öğrensinler diyorum. Gerçek
hayat plazalarda değil ,orada çünkü..
Ben böyle düşünüyorum da..Acaba
beni takan olacak mı?
Bilemiyorum J
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder