5 Ocak 2012 Perşembe

Sevmekten Korkmak..


Hayatim boyunca hep kedim oldu.


İlk kedimi üç yaşlarındayken, kapıdan içeriye bakan bir yavru kediyi "İçeri alınacak bu kediiiiii" diye ağlayarak edinmiştim. Adını Garip koymuştuk, anneannemlerde yaşadı hep. Ben üniversitedeyken bir gün, her kedi gibi ölmeye gitti ve bir daha dönmedi. Bilirsiniz kediler öleceğini hissedince giderler ve sahiplerine ölülerini göstermezler.


10 ya da 11 yaşındayken babam bir gün eve bir yavru kediyle geldi. Adını Haydut koymuştum. Geceleri beraber yatar, bütün gün onunla oynardım. Bir gün okuldan geldiğimde evde bulamadım onu. Sonra mahalledeki bakkal amca karşıdan karşıya geçerken bir arabanın çarptığını, öldüğünü ve birisinin de onu çöpe attığını söyledi. Orta 2 'ye gidiyordum, onuç yaşındaydım. On gün filan durmadan ağladığımı hatırlıyorum. Okula bile gidememiştim birkaç gün üzüntüden.


Daha sonra Şirin geldi. Şirin hiç sokağa çıkmayan bir ev kızıydı. Ama eve gelen temizlikçi pencereleri açık bırakıp kapıyı çekip gidince, Şirin pencereden atlamış, sokağa çıkmış ve  bir daha eve dönememişti.


İş hayatına başladığım sene, yani 1995 'te sokak kapımızın paspasına doğan Tekir ise hala hayatta. Son 9 senedir hayatına köyde devam ediyor. Hala atik, avcı, fareleri tutup kapıya diziyor. Tek sorunu duymaması. Kulağı duymadığından öyle bir miyavlıyor ki, köyün öte yanından “Tekir acıkmış” diyebiliyorlar.


***

Kızlar anaokuluna başlayınca okulun psikoloğu bize eve bir hayvan almamızı önerdi. Bu durum hem çocuklara hem sorumluluk duygusu aşılayacak, hem de ölüm kavramını aile fertlerinden birinde yaşamadan önce bir  hayvanda tadarak hayatın kendisinin bu olduğunu gösterecekti.


Eski evimizde bahçe kapısı açıkken, bir akşam  salona bir yavru kedi girdi ve halının ortasına oturarak gözlerimizin içine bakmaya başladı. Biz onu değil, o bizi seçmişti.


Hayatımda gördüğüm en iyi huylu, en sakin, en sevimli kediydi.

Part time bir kediydi. Tuvalete dışarı çıkıyor, geziyor, tozuyor, akşam kızların servisle geliş saatinde kapıda onları bekliyor, onlarla eve giriyordu.


Bir gece sabaha karşı geldi beni uyandırdı, “Dışarı çıkacağım.”dedi. Gecenin o saatinde iki kat aşağı indim, sokağa bıraktım, meğer onu son görüşümmüş.


Çocuklar çok üzüldü. Özellikle biri çok ağladı. Ama sonra bana geldi.


-Anne, çok çok üzüldüm, ama sen küçük yaşta babanı kaybetmişsin, ne yapalım, hayatın gerçeği bu ..


Dedi. Yasını tuttu, ama gerçeği kabullendi ve konuyu kendi içinde çözdü. 8 yaşında bir çocuk için oldukça olgun bir yaklaşım.


Diğeriyse, hiç ağlamadı. Gözünden bir yaş dahi  damlamadı. Ama bir buçuk senedir, hala hiçbir kediyi sevmiyor, doyurmuyor, sokakta görse kafasını çeviriyor. Kesinlikle yeni bir kedi alınmasına karşı çıkıyor. Evde demokrasi hakim olduğu ve üç kişi yeni bir kedi istediğimiz halde, hemen tepki veriyor, biz de üstüne gidemiyoruz.


Yılbaşı günü sonunda, yeni bir kediyi sevmekten, sevince de kaybetmekten korktuğunu, kaybederse üzülmek istemediğini ve bu nedenle yeni kedi konusuna karşı çıktığını , ama alışacağını, ilkbaharda yeni doğacak 2012 model yavru kedilerden bir tane alıp onun hayatını kurtarabileceğimizi söyledi.

Aslında hepimiz sevmekten korkup, bu nedenle belki de büyük bir mutluluğu elimizin tersiyle itmiyor muyuz bazen?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İlginizi Çekebilir;

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...